Kolon Kanseri-Bilgi-2:
1—Diyet:
1—Et Tüketimi:
1.1--Hastalık öncesi haftada 3-5 kez et ve et
ürünleri tüketenlerin kanser grubunda oranı kontrol grubuna göre yüksek
saptanmıştır
2—Sebze-Meyve Tüketimi:
2.1--Sebze-meyveyi mevsiminde yemeyenler kanser
grubu kontrol grubunun göre yüksek saptanmıştır
2.2-- Sebze-meyveyi mevsiminde yememe durumu kanser
olma riskini 2.11 kat arttırmaktadır.
2.3--Sebze ve meyva tüketimi düşük olanlarda kanser
riski,sebze ve meyva tüketimi iyi olanlara göre iki kat daha fazladır.Meyva
tüketimi, özellikle akciğer, ösefagus, ağız boşluğu, pankreas, mide,kolon,
rektum, mesane ve larinks kanserlerine karşı koruyucudur. Kanser ve kalp hastalığı
riskinin azaltılabilmesi için günde beş veya daha çok porsiyon meyva tüketimi
önerilmektedir
3—karotenoidler--Çeşitli
karotenoidlerin antikanserojen etkileri kanıtlanmıştır. Karotenoidlerden biri
olan likopen domateste bulunan vitamin A benzeri bir bileşik olup prostat,
meme, sindirim sistemi,mesane, deri ve serviks kanseri riskini azaltmaktadır.
Likopenin antikarsinojen etkiyi antioksidan özelliği ile yerine getirdiği düşünülmektedir.
3.1--Karotenden zengin sebze ve meyvalar ile
birlikte bir turunçgil (citrus) meyvasının diyete eklenmesinin kanser
önlemedeki önemi vurgulanmaktadır.Bunların sıçan ve farelerde spontan olarak
oluşan veya kimyasal ajanlarla meydana getirilen kanserlere karşı koruyucu
bulunmuştur.
4--Brokoli, karnabahar ve lahana
gibi bitkisel besinlerin de kanser riskini azalttığı gösterilmiştir.Kanser
önleyici etkileri içerdikleri glukozinolatlara bağlanmıştır. Indol,izotiyosiyanat
ve sulforafan gibi fitokimyasallar hücresel DNA zedelenmesini baskılayan veya bloke
eden enzimleri tetikler, tümör büyüklüğünü ve östrojen benzeri hormonların etkinliğini
azaltır.
5--Kemirgenlerde keten tohumu kolon,meme ve
akciğer tümörlerini azaltmıştır. Günde 10 gr keten tohumu tüketilerek meme
kanseri riskinin azaltılabileceği bildirilmiştir.
6--Sarımsak
(Allium sativum) uzun yıllardır tıbbi amaçlı olarak kullanılmıştır. Etkisinden
sorumlu kimyasal maddeler allisin, allilik sülfitler gibi organosülfür bileşikleridir.
Soğan ve sarmısakta bulunan allilik sülfitler immün sistemi
güçlendirir,karsinojenlerin atılımını arttırır, tümör hücre çoğalmasını baskılayan
enzimleri uyarır ve serum kolesterol düzeylerini azaltır.
6.1--Çin’de geniş bir grupta yürütülen bir
vaka-kontrol çalışması, soğan ve sarımsak tüketimi ile mide kanseri gelişme
riski arasında ters bir ilişki olduğunu göstermiştir. Sarımsağın H. pylori’yi baskılayıcı
etkisinin de rolü olabilir.
6.2--Kırk bin menopoza girmiş hanımda yapılan bir
çalışmada sarımsak tüketimininin kolon kanserine karşı koruyucu olduğu bulunmuştur.
Sarımsağın en iyi bilinen etkisi kolesterol düşürücü etkisidir.
6.3--Klinik çalışmalarda orta derecede kan basıncı düşürücü
etkisi saptanmıştır. Allium ailesinden sebzelerde (soğan, sarımsak, pırasa) selenyum
da bulunmaktadır. Selenyum kalp için koruyucudur ve antioksidandır.
7—Tuz Tüketimi:
7.1--Tabağındaki yemeğe tadına bakamdan tuz atanlar kanser
grubunda, kontrol grubuna göre yüksek bulunmuştur.
7.2--Tabağındaki yemeğe tadına bakamdan tuz atmak
aşırı tuz kullanımına işarettir ve bu durum kanser olma riskini 1.73 kat
arttırmaktadır.
7.3--Tuz-
Mide kanser riskini arttırır
8--Fruktoz—Nişasta-Yapılan analiz sonucunda
nişasta bazlı şekerde bol miktarda bulunan fruktozun pankreas kanseri ile
istatistiksel olarak anlamlı derecede ilişkili olduğu gösterilmiştir.
4.1--Bu çalışmaya göre kilo fazlası olanlarda şeker alımı
özellikle daha fazla risk oluşturmaktadır .
8.1--Akdeniz ülkelerinde yapılan çalışmalara göre;
rafine edilmiş unların kullanımı mide, kolorektal, meme, üst sindirim sistemi
ve tiroid kanserleri riskini arttırmaktadır.
8.2--Bu durum özellikle beyaz ekmek gibi rafine
edilmiş karbonhidratların glisemik yükü arttırmaları ve insülin, insüline
benzer büyüme faktörü ve gliseminin aniden artması, kolon, meme ve prostatta
hücre poliferasyonunu stimüle etmesiyle oluşmaktadır
9—Bulgur Tüketimi:
Yapılan bir çalışmada kolon polip gelişmesini;
9.1--yaş, erkek cinsiyet, kırmızı et ve bulgur
tüketimi arttırırken,
9.2--domates tüketimi azaltmaktadır.
9.3--Adenomatöz histoloji görülme sıklığını artıran
faktörler yaş ve bulgur tüketimi olarak saptanırken;
9.3.1--azaltan faktörler ise yumurta ve pirinç
tüketimindeki artış olarak saptanmıştır.
9.4--Kolon polip boyutlarını ise sadece bulgur
tüketimindeki artışın etkilediği saptanmıştır.
10-- Probiyotik gıdaların
tüketilmesiyle, vücut hücrelerinin yenilendiği, sindirim sistemindeki rahatsızlıkların
iyileştiği, diyarenin azaldığı, kolon kanserinin baskılandığı,
kolesterol seviyesinin düştüğü ve bağışıklık sisteminin güçlendiği
bildirilmektedir
10.1--Kefir, içerdiği yüksek vitamin, protein ve
mineral nedeniyle, sporcularda immün yetmezlik sorunlarında ve kas kontraksiyon
bozukluklarına neden olan mineral eksikliklerinin tamamlanmasında diyete büyük
destek sağlamaktadır
10.2-- Probiyotik gıdalarla
ilgili yayınlanan bir derlemede kefirin sabah aç karnına bir bardak su
içildikten sonra tüketilmesinin yararlı sonuçlar vereceği değerlendirilmiştir
10.4--Prebiyotiklerin
kalın bağırsaklarda fermentasyonu ile laktat, kısa zincirli yağ asitleri (asetik,
bütirik ve propiyonik asitler), hidrojen gazı, karbondioksit ve metan açığa çıkar,bağırsak
pH’ sında önemli derecede düşme olur.
10.5--Bağırsak pH’sının düşmesinin çeşitli yararları
vardır; potansiyel zararlı etkileri olan mikroorganizmaları inhibe eder,
sekonder safra asitlerini azaltır, kalsiyum, magnezyum, demir ve çinko gibi
minerallerin çözünürlük ve absorpsiyonunu arttırır.
10.6--Ayrıca prebiyotik varlığında mikroflora fitaz
aktivitesi ile çözünür.lif içindeki kalsiyum ve diğer mineralleri bağlayan
fitik asidi parçalar. Yüzde 5 fruktooligosakkarit içeren diyetle beslenen sıçanlarda
kalsiyum emiliminde %60-65 artış olduğu gösterilmiştir.Sıçanların kemik mineral
dansitesindeki azalma da kontrol altına alınmıştı
10.7--Bağırsak ilişkili lenfoid doku (GALT)
vücuttaki en büyük sistemdir; kan, dalak ve periferik lenf nodlarında olduğundan
çok daha fazla lenfoid hücre içerir. Probiyotikler bağırsaklarda patojen mikroorganizmaları
inhibe etmekten başka immün düzenleyici, laktoz intoleransı belirtilerin şiddetinin
hafifletilmesi, serum koleterol düzeylerinin düşürülmesi, vitamin B ve K
sentezi gibi etkilere sahiptir
11—Zerdeçal ekstraktı;Hayvan
modelleri, curcuminin kolorektal kanserde güçlü etkinliğini tanımlarken,
kolorektal kanser hastalarında güvenliği ve tolere edilebilirliğini gösteren beş Faz I klinik
çalışmasının yapılmasına neden olmuştur.
11.1--Bugüne kadar yapılan klinik araştırmalarda,
insanlarda bir günde tolere edilen maksimum doz 8000 mg kadar olmuştur. Bu
sonuçlar Faz II çalışmalarının gelişmesine yol açmıştır.Çok sayıdaki
çalışmaların sonucu curcuminin,kolon kanserinin kemoprevensiyonu için faydalı olabileceğini
göstermektedir.
11.2--Curcumin’in COX-2’yi inhibe etme mekanizması ile
temel olarak COX-2 inhibitörlerinden celecoxib, valdecocib ve rofecoxibden
farklı olarak kardiyovasküler sorunlar için bir risk faktörü olmadığını da
göstermektedir. Özellikle 5-fluoruouracil (5-FU), all trans retinoik asit,
cisplatin,celecoxib ve doxorobucin gibi kemoterapi ajanları ile birlikte test
edilmiştir.
11.3--Kolorektal kanserli hastalarda 5-fluoruouracil
(5-FU) tedavisine ek olarak günlük oral curcumin extrakt dozu; 440-2200 mg 4 ay
süre ile uygulanması ile minimal yan etki olarak grade I ve II bulantı ve
diyare görülmüştür. Ancak curcumin ince bağırsakta hızla glukuronide
dönüşmektedir, bu nedenle, düzeyi ve metabolitleri plazma, idrar ve kan hücrelerinde
saptanmamıştır .
11.4--A,C ve E vitaminleri, folik asit, selenyum ve curcumin (Dihydroferulic asit- sarı renkli ve özellikle hardal ve köri de bulunan bir pigment), diosmine, hesperidin, auroptene ve Languas galanga gibi bitki ekstraktlarının kullanımının kolorektal kanser olusmuna karsı koruyucu etkisi olduğunu bildiren çalısmalar mevcuttur.
12--Kalsiyum-
Safra ve yağ asitleri ile bağlanarak kolonda tümör gelişimini azaltır.
13--Selenyum-
Glutatyon peroksidazın bileşiminde yer alarak kimyasal karsinojen ve oksijenli
radikalleri etkisizleştirerek kanser riskini azaltır.
14--Çinko--
Savunma sistemini güçlendirir.A vitamini etkinliğini arttırır, süperoksit
dismutaz enziminin bileşiminde yer alır.Böylece hücreyi kimyasal ve radyasyonun
oluşturduğu karsinojenezisten korur.
15--Manganez--
Süperoksit dismutaz enziminin bileşiminde yer alarak karsinojenezisten korur.
16--C Vitamini:
Antioksidant olarak özellikle solunum ve sindirim sistemi kanserlerinden koruyucudur.
Kardiyovasküler hastalıklar için yapılan öneri kanser için de geçerlidir.
17—Balık-Balık Yağı-Omega3-
Balık
ve balık yağı ile beslenen farelerde tümör büyümesinin önemli derecede azaldığı
ve n-3 yağ asitlerinin göğüs, kalın bağırsak ve prostat kanserlerinde
tümör gelişimini önleyici etkide olduğu bildirilmiştir
17.1-- günde 850 mg omega-3
yağ asiti alan grupta her türlü nedenden kaynaklanan ölümde %20 azalma, ani
kalp krizi ölümü riskinde de %45 azalma görülmüştür. Bu yağ asitleri
antiinflamatuar etkiye sahiptir ve aynı zamanda antiatherojenik olabileceği
ifade edilmiştir.
17.2--Yüksek dozlarda omega-3 yağ asitleri yüksek
serum trigliserid düzeyini düşürebilir. Günde 3 ila 5 g yağ asiti trigliserid
seviyesinde %30-50 azalma ile hem koroner kalp hastalıkları, hem akut
pankreatit (pankreas iltihabı) riskini minimize edebilir
17.3--Omega 3 Yağ Asitleri--Yapılan
çalışmalarda, omega-3 yağ asitlerinin kanser riskini azalttığı gösterilmiş ve
ayrıca diyetteki omega–6 ve omega–3 oranının önemli olduğu gösterilmiştir.
Başta meme kanseri riski olmak üzere ve birden fazla kanser türü riskinin
azaltılmasında diyetteki bu oran önemli bulunmuştur . Omega-3 yağ asitleri
kanser oluşum riskini azaltır. Ayrıca akciğer, kolon, meme ve prostat ve birçok
kanser türlerinin büyümesini de yavaşlatmaktadır. Aynı zamanda omega-3 yağ
asitleri kemoterapi ve radyoterapinin etkinliğini ve tedaviye yanıtını
artırmaktadır. Omega-3 yağ asitleri kanser hastalığında görülen zayıflama, kas
kaybı ve kaşeksiyi de azaltmakta ve önlemektedir
18--Deve Sütü--
Deve
sütü Arap ülkelerinde halen Hepatit C hastaları ile kanser hastalarının tedavisinde
alternatif tıp yöntemi olarak kullanılmaktadır
18.1-- İlginç bir şekilde,
kolorektal kanserli hastalarda yapılan çalışmalar, laktoferrinin kemoterapi ile
birlikte verilmesinin, tek başına kemoterapiden daha iyi prognoza neden
olduğunu ve laktoferrinin insan hastalarda adenomatöz kolorektal poliplerin
büyümesini engellediği bulunmuştur . Bu araştırmalara paralel olarak
gösterilmiştir ki laktoferrin kanser hücrelerinin proliferasyonunun
inhibisyonunu ve bunun ardından apoptozu indükleyerek kanser hücrelerine karşı
doğrudan sitotoksik olmasını sağlamaktadır.
18.2--Gözden geçirilen laktoferrin eylemleri üzerine
laboratuvar ve klinik araştırmalardan elde edilen ayrıntılı deliller,
laktoferrinin yutulmasının tümör büyümesinin inhibisyonuyla sonuçlandığını ve
hem anti-anjiyogenik hem de sitotoksik etkilerle tümör hücrelerinin
metastazının durmasına ve apoptozu indüklediğine dikkat çekmiştir
18.3-- deve sütü laktoferrini
5 mg/ml dozunda kullanıldığında kolon kanser hücrelerinin %50’sinden fazlasının
gelişimini inhibe edici özelliğe sahip olduğu belirtilmiştir
19—Spor:
19.1--Hastalık öncesi fiziksel aktivite düzeyi iyi
olan kanserli hastaların oranı kontrol grubuna göre düşük bulunmuştur
20--D Vitamini:
Kemik kanser riskini azaltır. Menapoz sonrası meme kanser riskini
azaltır.Öneri: Güneşten düzenli ve uygun şekilde yararlanma. Bunu yapamayanlar
günlük 400 IU D vitamini alabilirler.
19.1—D vitamini-- Kanser
hastalarında yapılan taramalarda D vitamini düşüklüğü saptanmıştır. Bu
kişilerde kanserin şiddetli ilerlediği gözlenir. Tümörlü hücrelerin D vitamini
sayesinde başka organlara yayılmasını engellediği gözlenir.
19.1.1--D vitamini,tümörlü hücrelerin ihtiyacı olan
damarların gelişmesini engelleyerek kanserli hücrelerin diğer organlara
yayılmasını önler. Hastalarda D vitamini eksikliği görülüyorsa ek D vitamini
ile eksiklik giderilir ve hastalık bu durumdan pozitif şekilde etkilenir.
19.2--D vitamininin formları da D vitamini ile aynı
özellikleri gösterebilir. Bu formlar tümörlü hücreleri bilip bu hücrelerin sayısının
artmasına engel olurlar. Çoğu kanser türünde D vitamini bir tedavi seçeneği
olarak kullanılabilir. Melanom kanserinde bu geçerli olmayabilir.
19.2.1--Çünkü melanom kanseri ciltle ilişkili
olmasından dolayı D vitaminin ne yönde etki ettiği belirsizlikler içerir. Ama
melanom kanserine sahip hastalarda D vitamini eksikliği sıklıkla gözlenir. Tüm
bu nedenlerden dolayı; yapılan çalışmaların sayısı arttıkça günümüzde kanser
tedavisinde D vitamini kullanıp kullanılmayacağı da kesinleşecektir
20--Güneş Işığı--Kolon, prostat ve meme
kanseri insidansının ultraviole ışınlarının bol olduğu bölgelerde daha düşük olduğu
gösterilmiştir
21—Lahana-Yapılan
çalışmalarla,Cruciferae familyasında-Lahanagiller bulunan sebzelerin
tüketiminin böbrek, prostat, kolon, idrar kesesi, akciğer ve rektum kanseri
riskini azalttığı saptanmıştır
22--Kanser Oluşumunu
Arttırıcı Besinler
Yaşlı ve yağlı koyun, sığır,
keçi ve tavuk etleri
Tuzlanmış besinler
Tütsülenmiş besinler
Hamburger
Sade, yağlı etten yapılmış
köfteler
Doğrudan ateşte pişirilmiş
etler
Sucuk, sosis, salam gibi nitrit
nitrat eklenmiş besinler
Sebze ve meyvelerden fakir
beslenme
Tereyağı, iç yağı
Yağda kızartılmış besinler
23--Kanser Oluşum Sebepleri ve Oranları
Kanser Oluşum Sebebi ………….Oranı (%)
Beslenmede Yanlışlıklar ……………35
Sigara Kullanımı ……………………30
Enfeksiyon ………………………….10
Meslek Hastalıkları ………………….4
Alkol Kullanımı……………………..3
Çevre Kirliliği ………………………2
Besin Katkı Maddeleri……………...1
İdiyopatik ………………………….15
24—Kanserden Korunmada:
1--Alkol, sigara, katkı maddesi içeren yiyeceklerin
tüketiminden kaçınmak
2--Pişirme yöntemlerinden kömür ızgarası ve
kızartmalardan,
2.1--tütsülenmiş yiyeceklerden, turşu ve salamura
gibi fazla tuzlulardan kaçınmak, düşük ısıda pişirmeye dikkat etmek
3--Yiyecekleri küf ve mantar oluşunu engelleyecek
koşullarda saklamak (bozulabilir besinleri soğutarak ve dondurarak saklamak)
4--Yiyeceklerdeki çeşitli kimyasal kontaminantların,
pestisitlerin, atıkların ve katkı maddelerinin güvenli sınırlarda olup
olmadığının belirlenmesine ve takip edilmesine dikkat etmek
5--Düzenli fiziksel aktivite yapmak (günde 1 saat
tempolu yürüyüş, haftada 1 saat daha ağır egzersiz).
6--Kanserin oluşumu çok değişik nedenlere bağlıdır.
Farklı kaynaklara göre diyetle ilgisi %10-70 arasında olup %35 olarak kabul
edilmektedir.
7--Bazı kanserler fazla kilo ile ilişkilidir.
Düzenli egzersiz ve uygun diyet kiloları normal değerler içinde tutmaya
yardımcı olacaktır. Lifli gıdaların bağırsak kanserlerini önlediği görüşü
yaygındır.
7.1--Aşırı şişmanlıktan kaçınılmalıdır. Ama kanser
olup da ağırlık kaybı olmayan bir hastanın (kilosunda kalan hasta) olana göre
(zayıflayana göre) yaşam şansı daha uzundur. Hastalığın ileri safhalarında aneroksia
hastalarda kaşeksiye neden olmakta yağ, protein ve karbonhidrat metabolizması
değişmekte, kilo kaybının yanı sıra iştah, tat duygusunun kaybı en sık görülen
komplikasyonu oluşturmaktadır
25--En Güçlü Antioksidan İçeren Besinler,
1--antosiyaninler
(mürdüm eriği, böğürtlen, karadut, kiraz, yaban mersini, vişne),
2--kateşinler (siyah
çay ve yeşil çay), likopen (domates, pembe greyfurt, karpuz, kayısı),
3--beta karoten
(havuç, kavun, mango, kayısı),
3.1--Karotenoidler içinde en etkili antioksidan
likopendir; ksantofilller ise en düşük antioksidan etkiye sahiptir
4--resveratrol
(üzüm, yaban mersini, kızılcık),
5--elajik asit
(nar, üzüm, kiraz, çilek),
6--kapsaisin
(kırmızı acı biber),
7--kuversetin
(kırmızı soğan ve elma),
8--C vitamini
(greyfurt, portakal, biber, brokoli, kivi, kuşburnu)
8.1--C vitamini,
askorbik asit olarak bilinen, antioksidan özelliği olan, birçok enzimatik
reaksiyonda rol oynayan, suda çözünebilen bir vitamindir
8.2--Turunçgil meyveleri, domates, patates, biber,
kabak, çilek, lifli yeşil sebzeler ve lahanagiller en önemli c vitamini
kaynakları olarak sıralanabilir33. Yüksek dozlarda askorbik asit alımı, diyare
ve idrarda kristal oluşumuna neden olarak börek yollarında böbrek taşları
oluşum riskine ve ürik asit atılımını etkileyerek gut hastalığı oluşumuna zemin
hazırlamaya sebep olabilir
9--E vitamini
(badem, ayçiçeği çekirdeği, buğday tohumu)
9.1--E vitamini, yağda çözünebilen major
vitaminlerden olup, tokoferoller olarak isimlendirilen 8 maddeden biridir.
Bitkisel yağlar, yumurta ve tahıllar E vitamini bakımından zengin besin
kaynaklarıdır. E vitamininin fazla alımı, genellikle toksik etkiden ziyade mide
rahatsızlığı, diyare ve baş dönmesine sebep olabilir . Ayrıca bazı randomize
çalışmalar, E vitaminin alınmasıyla frajilite ve hemorajik inme riskini
arttırabildiğinden dolayı özellikle kontrolsüz hipertansiyon ve
trombositopenili kanser hastalarında kullanımı önlenmelidir
10--selenyum (patates,
ayçekirdeği, yumurta),
11--polifenol
(yeşil çay, ahududu, soya, çilek, erik, elma, yaban mersini),
12--glucosinolates
(brokoli, brüksel lahanası, su teresi, karnabahar),
13--lutein (brokoli, ıspanak, kara lahana, kırmızı
üzüm, kivi) olarak sıralanabilir
26—Elma--Yapılan
çalışmalarda elma ve elma suyunun içerdiği antioksidanlar, pektin ve
vitaminlerden dolayı insanlarda kolon ve akciğer kanseri oluşumunu
engelleyebileceği, karaciğer ve meme kanserine karşı koruyucu olabileceği
belirlenmiştir
27--Vişne- Antosiyaninler
meyve, sebze ve çiçeklerde yaygın olarak bulunan doğal pigmentlerdir. Vişne
antosiyaninlerinin ve siyanidinlerinin tümör oluşumunu insan kolon kanseri
hücrelerinin büyümesini engellediği görülmüş ve buna dayanılarak günlük diyetle
tüketilen vişnenin kolon kanseri riskini azaltabileceği bildirilmiştir
28—Diyetteki Yağ Oranı-Anglosakson
ülkeleri ile Japonya arasında geniş çaplı epidemiyolojik bir çalışmada,
diyetteki yağ oranı ile distal kolon kanseri arasındaki ilişki incelenmiştir.
Distal kolon kanseri sıklığının yüksek olduğu Anglosakson ülkelerinde, günlük
kalorinin %40-45’ini doymuş ve doymamış yağların oluşturduğu bulunmuştur.
Distal kolon kanseri sıklığı düşük olan Japonya’da ise günlük kalorinin
%10-15’inin yağlardan sağlandığı bulunmuş ve çoğunun doymamış yağlardan
özellikle de balıklardan sağlandığı saptanmıştır
29-- Hayvansal protein alımı
--Hayvansal protein alımının fazla olması doymuş yağ tüketimini de
artıracaktır. Bu durum meme, uterus, gastrointestinal sistem, kolorektal bölge
ve pankreas kanseri ile ilişkili bulunmuştur ve kanserlerin görülme riskini
artırmaktadır .
29.1--Yapılan araştırmalar, yağsız hayvansal protein
tüketiminin kanserle ilişkisi olmadığını göstermiştir. Pankreas kanseri ile et
tüketimi arasındaki ilişkide salam, sosis, sucuk gibi işlem görmüş etlerin
etkisinin yüksek olduğu bildirilmiştir .
29.2--Sucuk, sosis, salam ve pastırma gibi işlenmiş
et ürünleri ve balıkta koruyucu, renklendirici, lezzet arttırıcı ve
antimikrobiyal ortamı korumak amacıyla sıklıkla nitrat ve nitritler kullanılır.
Ayrıca nitrozamine dönüşen nitritlerin hayvan modellerinde mesane kanserine
sebep olduğu bildirilmiştir
30--Nitrat-Finlandiya'da yapılan bir
araştırmada nitrat, nitrit ve nitrosodimetilamin (NDMA) alımı ile
gastrointestinal traktus kanserleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Bu kohort
çalışması sonrasında NDMA alımının kolorektal kanser riskini arttırdığı, diğer
maddelerin ise kanser üzerindeki olumsuz etkisinin kanıtlanamadığı
belirtilmiştir.Özellikle fazla bira tüketenlerde NDMA fazla oranda alındığı
için kolorektal kanser riski de yüksektir.Ayrıca belirgin olmamakla beraber
baş, boyun kanserlerinde de hafif bir artış gözlenmiştir.
25--Süt-Yoğurt-- Az
yağlı ya da yağsız süt, kalsiyumun en önemli kaynaklarındandır ve yüksek
miktarda yağsız süt tüketimi prostat ve mesane kanserinde azalma
sağlayabilmektedir.
25.1-- az yağlı süt ürünlerinin kolorektal kanser riskini azaltıcı etkisi olduğu
belirtilmektedir
25.2--Hollanda’da bir vaka-kontrol çalışmasında bazı
fermente süt ürünlerinin meme kanserine karşı koruyucu bir etki sağlayabileceği
ileri sürülmüştür. Sonuçlar göstermiştir ki; %50 oranında bir azalma için
fermente süt ürünleri günde > 225 g (yoğurt, ayran, lor ve kefir) miktarında
tüketilmelidir.
25.3--Yoğurt gibi kültür ile üretilen süt
ürünlerince zengin bir diyetin meme kanseri hücrelerinin gelişimini engellediği
bildirilmiştir
26--Kaysı--Kayısının
sodyumca fakir potasyumca zengin olması nedeniyle kalp yetmezliği, böbrek
hastalıkları, hepatit, siroz tedavisinde olumlu etkileri olduğu
bildirilmektedir. Kuru kayısının beslenme ve sağlık açısından en önemli
bileşiklerinden birisi de diyet lifidir. Kuru kayısıda bol miktarda diyet lifi
bulunur.
27--Diyet
lifi sindirim sisteminde salgılanan enzimler tarafından hidrolizlenemeyen
polisakkarit ve lignin gibi bileşiklerden oluşmaktadır.
27.1--Diyet lifi kabızlık, irritabl kolon sendromu,
apandisit, hemoroid, diş hastalıkları, şişmanlık, şeker hastalığı, kroner kalp
hastalıkları ve kolon kanseri gibi hastalıkların oluşum riskini azaltmakta,
bağırsakların düzenli çalışmasını sağlamaktadır
28--Kolorektal kanser, görülme sıklığı bakımından
tüm kanserler arasında meme, prostat ve akciğer kanserlerinden son 4.sırada yer
almakta ve erkek ve kadınlarda görülen kanserlerin yaklasık %10-15 ini
olusturmaktadır
28.1--Epidemiyolojik çalısmalar kolorektal kanserin
yüksek yağ ve düsük fiber içeren diyetle beslenen toplumlarda daha sık
görüldüğünü göstermistir.
28.2--Batı tipi diyetle beslenen toplumlarda 50 yas
civarındaki asemptomatik insanların %35 inde (%25-45) bir veya daha fazla
sayıda kolon adenomu bulunduğu, 70 yas civarıda ise bu oranın %50 ye ulastığı
bilinmektedir.
28.3--Radyolojik çalışmalarda poliplerin kansere dönüşmesinin
10 yıl dan fazla bir süre alabileceği gösterilmiştir.
29-- Pelvik radyasyona maruz kalma rektal kanser
olusumunda kanıtlanmıs bir risk faktörüdür.Özelikle prostat, serviks ve vagina
kanserleri nedeniyle pelvik radyoterapi uygulanmış hastalarda rektum kanseri
gelişme riski artmaktadır.
29.1--Radyoterapiden sonra rektal karsinom olusumu
için geçen sürenin 1-33 yıl arasında değisebileceği düsünülmektedir (Ortalama
15 yıl). Radyoterapi sonrası olusan kolon kanserlerinin karaktersitik bir
özelliği yüksek miktarda müsin üreten tümörler olmalarıdır.
30—Diyet--Epidemiyolojik
çalısmalarda yağ ve kalori oranı düsük ve fiber içeriği yüksek diyetle
beslenenlerde kolorektal kanserin yarı yarıya daha az görüldüğü, yüksek yağ
alımının kolon kanseri olusumunda kolaylastırıcı bir faktör olduğu
gösterilmistir. Kolon kanseri sıklığının yüksek olduğu batı toplumlarında yağ
miktarı total kalori alımının %40 ila 45 ini olustururken bu oran kolon
kanserinin daha az sıklıkta görüldüğü toplumlarda %10-15 dir.
30.1--Hayvansal yağın fazla miktarda tüketilmesi,
kırmızı etin beyaz et ve balığa göre daha fazla tercih edilmesi kolon kanseri
sıklığındaki artıs ile birliktedir. Diyetteki yağ miktarı artısının kolona
gelen safra asidi miktarını artırması bundan sorumlu olabilir
30.2--Epidemiyolojik çalısmalar ve hayvan deneyleri
diyetteki fiberin kolon kanseri gelişimini önleyici etkisi olduğunu
göstermistir.
30.3--Fiberin dıskı hacmini artırmak ve dıskının
transit süresini kısaltmak suretiyle karsinojen maddelerin dilüsyonuna ve
mukoza ile temas süresinin azalmasına yol açarak etki gösterdiği
düsünülmektedir.
30.4--Fiber içindeki bazı bilesikler toksik ve
karsinojen maddeleri bağlayarak onların kolon mukozası ile temasını azaltabilir.
Fiber aynı zamanda dıskıdaki sekonder safra asidi konsantrasyonunu da azaltmakta
ve safra tuzlarını bağlayarak onların olası karsinojen etkilerini
hafifletmektedir.
30.5--Adenomatöz polipi olan yaslı hastalarda da
diyetle kalsiyum alınması bu enzimin seviyelerini baskılamaktadır. Diyetteki
kalsiyum barsakta iyonize yağ asitlerini ve safra tuzlarını bağlayarak bunları
epitel proliferasyonunu uyaramayacak kalsiyumlu bilesikler haline
dönüstürebilmektedir.
31--D vitamini metabolitleri ve analoglarının hücre
çoğalması,farklılasması ve apoptoz gibi bazı hücresel faaliyetler üzerinde
düzenleyici rolü olduğu gösterilmistir.
32—Düzenli olarak aspirin kullanımının (Ayda en az
16 kez 325mg ) kolorektal kanser sıklığını yarı yarıya azalttığı görülmüştür
33--COX-2 sekresyon analizleri COX-2 nin kolon
karsinomlarının %90 ınında ve kolon adenomlarının %40 ına varan bir kısmında fazla
miktarda salgılandığı halde normal kolon epitelinde artmadığını göstermistir.
33.1--Yapılan çalışmalarda normal kolon mukozası ile
mukayese edildiğinde insan kolon kanseri veya adenomlarında COX-2 nin sentezinde
rol oynayan m-RNA yapımının arttığı tesbit edilmistir. COX-2 inhibitörleri
hayvan modellerinde barsakta tümör olusumunu baskılamaktadır.
33.2--Deney hayvanları bir nonselektif COX-2
inhibitörü olan sulindac ile tedavi edildiğinde intestinal adenomların
sayısının %90, kolon tümörü varlığının da %50 oranında azaldığı görülmüstür.
33.3--Polip formasyonundaki bu azalmanın selektif
COX-2 inhibitörlerinin kullanılması ile daha belirgin hale getirilebileceği
düsünülmüstür. Bu tür bir yaklasımın selektif olmayan COX inhibitörlerinin
gastrointestinal yan etkilerinin önlenmesi bakımından da faydalı olacağı
açıktır.
33.4--Aspirin, sulindac ve selektif COX-2
inhibitörlerinin (Refecoxib, cefocoxib vb.) COX den bağımsız mekanizmalar
yoluyla da etki gösterdikleri düşünülmektedir
34--Kanser Hastalarında Beslenme Düzeni:
1--Protein ve toplam kalori alımını belirli düzeyde
tutmak amacıyla hastalar,şunları yemelidir;
1.1--Balık, kümes hayvanları, yumurta, süt ve süt
ürünleri gibi protein bakımından zengin yiyecek şekillerini,
1.2--A ve C vitaminleri içeren sebze ve meyveler. Bu
yiyecekler arasında kavun,karpuz, çilek, turunçgiller, domates, yeşilbiber,
lahana, karnabahar, ıspanak,patates, havuç, kabak vb. bulunur.
1.3--Kepek unundan yapılmış ekmek, arpa, yulaf
ezmesi
1.4--İştahsızlık halinde şunlar yapılabilir;
1--Yemeklerden önce egzersiz yapmak. 5-10 dakikalık
bir yürüyüş ya da yatakta yapılan sınırlı hareketler bile iştahı açar.
2--Tüm yiyecekleri zevkli bir biçimde ve güzel bir
ortamda sunmak.
3--Azar azar ama sık yemek.
4--Çok yemek çeşidi bulundurmak.
5--Sabahları genellikle iştahın en açık zamanı
olduğundan, bundan yararlanarak kahvaltıyı günün en büyük öğünü haline
getirmek.
6--Yemek yerken midenin boşalmasını sağlamak için
yavaş yemek. Böylece başdönmesi ve kusma da önlenir. Her şeyi iyice çiğnemek.
7--Ağızdaki farklı herhangi bir tadı taze meyve,
meyve suyu ya da emilen ekşi sert şekerlemelerle gidermeye çalışma
8--Sıcak yiyecekler bulantı-kusmayı arttırdığından
soğuk yiyecekler (dondurma, donmuş yoğurt vb.) verilmelidir. Genellikle
içecekler daha iyi tölere edilir. Sade gazoz veya diğer sodalı içeceklerde
verilebilir
9--Ayrıca kanser hastalarında, tükürüğün yetersiz
miktarda üretimi, nişastaların yetersiz sindirilmesi, ağız yaralarının
oluşumunun hızlanması, tat almada azalma, katı yiyecekleri çiğnemede zorluk ve
diş çürükleriyle sonlanır.Tükürük miktarındaki az ya da orta dereceli azalmalar
için basit önlemler yeterli olabilir. Hasta;
9.1--Saatte birkaç kez su, elma suyu, üzüm suyu ya
da meyve suları gibi tahriş etmeyen sıvılar içmelidir.
9.2--Genellikle tükürük üretimini arttıran ekşi
maddeler yemelidir.
9.3--Tütün ve alkolün yanı sıra çok baharatlı,
karbonatlı, sıcak ya da soğuk,çiğnenmesi zor ya da asitli yiyeceklerden
vazgeçilmelidir
9.4--Hastalar kuru, sert ve kabuklu yiyecekler
(kızarmış ekmek, kraker vb) yememesi konusunda uyarılmalıdır. Bu tür
yiyeceklerin çiğnenmesi, yutulması güçtür ve kuru ağız mukozasını daha kolay
irrite edebilir. Ayrıca çok tuzlu yiyecek ve yemeklerden de kaçınılmalıdır
9.5--Yine bu hastalarda görülen ishalin önlenmesi ya
da aza indirgenmesi için, kalori ve proteinden zengin ama yağ ve lifli
maddelerden fakir olan, az miktarda posa bırakan bir diyet önerilir. Bu açıdan
yenmesi önerilen yiyecekler şöyledir;
1--Köy peyniri ve yağsız peynirler, yumurta,
2--Kaynamış, yağsız süt, doğal yoğurt, ayran,
3--Et suyuna çorba,
4--Izgarada ya da fırında pişirilmiş balık, tavuk,
5--Muz, elma püresi, kabuğu soyulmuş elma, elma
suyu, üzüm suyu,
6--Makarna, şehriye, pirinç pilavı,
7--Taze ve sarı kabuklu fasulye, havuç, bezelye,
ıspanak, kabak.
34.1--Yenmemesi gereken yiyecek ve
içecekler;
1--Kepek ekmeği ve kepek gibi tahıllar.
2--Kabuklu yemişler ve çekirdekler.
3--Çiğ sebzeler.
4--Hamur işi yiyecekler, patlamış mısır, kabuklu
yemişler.
5--Kırmızı biber, karışık baharat, karabiber,
sarımsak gibi sert baharatla
6--Kanserli hastalarda görülen damping sendromu, bir
olasılıkla sindirim sistemi içeriğinin hızlı ve fazla miktarda boşalmasına
bağlı olarak gelişen karmaşık bir olaydır . Bu durumda, hastaya yemekler yavaş
ve sık yedirilmelidir.
6.1--Yemeklerden yarım saat sonraya kadar hastanın
pozisyonu değiştirilmemeli, yatırılıp veya ayağa kaldırılmamalıdır.
6.2--Yemeklerden önce katı yiyecekler 25-30 dakika
sonra da sıvı yiyecekler verilmelidir.
6.3--Diyetin yüksek proteinli, düşük karbonhidratlı olmasına
dikkat edilmelidir. Konsantre tatlılardan (bal, pekmez, reçel vb)
kaçınılmalıdır. Alınan sıvıların aşırı sıcak veya soğuk olmamasına dikkat
edilmelidir
7--Bu hastalarda karşılaşılan sorunlardan
konstipasyon, laktoz intöleransı, gaz,şişkinlik ve geğirme problemlerini
önlemek için, şu girişimlerde bulunulmalıdır;
7.1--Konstipasyon için; hastaya günde 8-10 bardak
sıvı verilmelidir. Diyetine posalı yiyecekler, çiğ meyve, sebze, kuru yemişler,
kepekli ekmek eklenmelidir. Laktoz intöleransını önlemek için; laktoz içermeyen
yiyeceklerden menü seçimine gidilmelidir.
7.2--Süt ve sütlü tatlılar diyetten çıkarılıp
bunların yerine soya sütü, kalsiyumdan zengin diğer yiyecekler (peynir ve
yoğurt gibi) kullanılabilir.
7.3--Gaz,şişkinlik ve geğirme hallerinde; gaz
yapıcı, kepekli yiyecekler, mısır, yeşilbiber,soğan, turp, lahana, karnabahar
verilmemelidir.
7.4--Hastanın hava yutmamasına,yemeklerini yavaş
yavaş iyi çiğneyerek yemesine dikkat edilmelidir
8--Kanserli çocukların beslenmesi özel bir konudur.Güvendiği
bir ortamda, sevdiği kişilerle birlikte ve kısmen rahatlamış bir çocuk,
verilenleri yiyebildiği kadar yiyecektir
35—Belirtiler ve Tedavi:
1--Kolorektal kanserler yavas büyüyen neoplazmlar
olup özellikle çekum ve sağ kolondaki tümörlerin semptomatik hale gelmesi uzun
süre almaktadır.
2--Genellikle bu bölgedeki kanserlerin ilk bulgusu
demir eksikliği anemisi seklinde kendisini gösteren gizli kanamadır.
3--Çabuk yorulma, halsizlik, çarpıntı, bas dönmesi
ve anjina pectoris gibi anemiye bağlı belirtiler görülebilir. Hastalığın
baslangıcında sikayetler belirsiz ve aralıklı olduğundan hasta ve hekim
üzerinde durmayabilir ve küratif tedavi için kıymetli olan erken dönem geçebilir.
4--Hastaların bir kısmına demir eksikliği anemisinin
nedeni araştırılırken tanı koyulur.Bazı hastalarda Htc ve Hb seviyelerinde
belirgin düşme olmadan erken dönemde sadece serum ferritin düzeyinde azalma
saptanabilir.
5--Dıskıda gizli kan pozitif bulunur. Sağ kolon genis
olduğundan ve bu bölgedeki dışkı sıvı kıvamda olduğundan tıkanma ve buna ait bulgular
çok seyrektir. Çekum tümörleri ile oçekal valf ve çevresini tuttuğunda karında
gaz,siskinlik ve subileus / ileus bulguları (bulantı ve kusma) ortaya
çıkabilir.
6--Sol kolonda barsak lümeni daha dar, dıskı daha
kıvamlı ve bu bölgedeki tümörler daha çok anüler formda olduğundan dıskılama
alışkanlığında değisiklikler (kabızlık, karında siskinlik hissi vb.) ve
subileus atakları sol kolon tümörlerinde daha çok görülür.
7--Karın ağrısı ve rektal kanama da sol kolon
tümörlerinde daha sık rastlanabilen bulgulardır. Ağrı yemek sonrasında ve
mushil kullanıldığında siddetlenebilir.
8--Rektal kanama sigmoid kolon ve rektum tümörlerinde
daha sık görülen bir bulgudur. Kanama genellikle az miktarda ve dışkı ile karısık
veya dıskıya sürünmüs haldedir.
9--Rektum kanserinde tenezmus, sık dışkılama
ihtiyacı,dıskı çapında azalma bulunabilir.
10--Kolon kanserinin ileri evresinde halsizlik, kilo
kaybı,istahsızlık ve ates yanında peritona yayılım sonucunda malign asit ortaya
çıkabilir.
11—Karaciğer metastazları nedeniyle sağ üst kadran ağrısı ve sarılık, akciğer metastazları nedeniyle de öksürük ve dispne bulunabilir.
12--Kolon kanserinde seçkin teşhis yöntemi
endoskopi olmakla birlikte radyolojik yöntemler de tanı ve evrelemede yardımcı
olarak kullanılırlar.
13--Fleksibl sigmoidoskopi kalın barsağın 60 cm lik
son kısmının endoskopla incelenmesi islemidir. Her 1000 sigmoidoskopide yaklaşık
olarak 7 kalınbarsak kanseri ve 60 üzerinde de büyük polip (>2cm)
saptanmaktadır.
14--Sigmoidoskopide herhangi bir olusum
saptananlarda tüm kolonun incelenmesi gerekir.Sigmoidoskopide genellikle sadece
bosaltıcı lavmanla barsak temizliği yapılması yeterli olmaktadır ve
kolonoskopide olduğu gibi rahatsız edici bir islem olan ağız yoluyla müshil kullanılması
gerekmez.
15--Kolonoskopiye göre daha ucuz bir yöntemdir ve
düzenli aralıklarla uygulandığında kalınbarsak kanserinden ölümleri %60-80
oranında azalttığı gösterilmistir.
16--Sigmoidoskopinin kalın barsağın daha üst
kısımlarındaki kanserlerin gösterilmesinde yetersiz olmasından dolayı düzenli
olarak dıskıda gizli kan aranmasıyla birlikte uygulandığında bir izleme yöntemi
olarak tavsiye edilmektedir.
17--Kolonoskopi kalınbarsak kanseri taramalarında ve
teshiste kullanılabilecek en etkin yöntemdir. Kolonoskopi tüm kalın barsakların
ve ince barsağın son 15-20 cm lik kısmının incelenmesine ve gerektiğinde örnek
alınmasına veya görülen poliplerin çıkarılmasına (polipektomi) imkan sağlar.
18--Kalınbarsak kanseri taramasında kolonoskopi ile
tüm kalın barsağın 55-65 yas civarında bir kez incelenmesi ve (polipten kanser
oluşumu için geçen sürenin uzunluğu göz önünde bulundurularak) 8-10 yılda bir
tekrarlanması önerilmektedir.
19--Kolonoskopi ve gerektiğinde polipektomi
yapılmasıyla kalınbarsak kanseri görülme sıklığının %75 ila %90’a varan bir
oranda azaltılabileceği gösterilmistir.
20—Nisbeten pahalı olması, 1 gün kadar sürebilen bir
barsak temizliğini gerektirmesi, işlem sırasında ağrı kesici ve uyutucu
ilaçların kullanılması baslıca dezavantajlarıdır.
21--Kolonoskopide 5mm den küçük poliplerin %20’si,
5-10mm çapındaki %15’i ve 10mm den büyük poliplerin de %10 kadarı gözden
kaçabilir ki tecrübesiz ellerde bu oranlar daha da yüksektir.
22--Bu nedenle kolonoskopinin mutlaka bu iste
uzmanlaşmıs ve gastroenterolog olan hekimler tarafından yapılması gerekir.
Ülkemizde bu yöntemin gastroenterologlar tarafından yapılmasını zorunlu kılan
bir yasal düzenleme olmadığından kolonoskopi hemen her sağlık kurulusunda bu konuda
uzmanlasmamıs ve yeterli tecrübesi olmayan hekimlerce yapılabilmekte ve bu
durum sıklıkla hastalığın gözden kaçması veya yanlış teshis konulması gibi
istenmeyen sonuçlara yol açabilmektedir.
23--Özel bir teknikle çekilen kalın barsak
grafis’nin (Çift kontrastlı kolon grafisi) kalınbarsak kanseri ve poliplerinin
saptanmasındaki duyarlılığı ortalama %85 civarındadır ki bu kalınbarsak
kanserlerinin %15 kadarının bu yöntemde gözden kaçabileceği anlamına gelmektedir.
Yine bu yöntemde 1cm ve bazen daha büyük poliplerin yarıya yakını gözden kaçabilmektedir.
Dolayısıyle bu yöntem ancak iyi bir merkezde ve tecrübeli radyologlar tarafından
titizlikle yapıldığında kolonoskopiye alternatif bir yöntem olarak kullanılabilir
24--Bilgisayarlı tomografi aracılığı ile yapılan
kalınbarsak görüntülemesi (BT kolonoskopi veya virtual colonoscopy) hastalar
tarafından iyi tahammül edilen, islem sırasında ağrı kesici veya uyutucu ilaç
kullanılmasını gerektirmeyen, 10-15 dakikada tamamlanabilen bir yöntemdir.
24.1--Bu yöntemde de kolonoskopide olduğu gibi islem
öncesinde ağız yoluyla barsak temizleyici ilaçların kullanılması ve islem
sırasında barsak içine hava verilmesi gerekir. Bu yöntemin kolon kanseri
teshisindeki duyarlılığının %85 civarında olduğu bildirilmekteysede doğru sonuç
alınması için uzmanlasmıs tecrübeli elemanlar tarafından yapılması gerekir.
25--Küçük polip ve tümörler bu yöntemde de gözden
kaçabilirler BT, MR ve PET (Pozitron emisyon tomografisi) kolon kanserinin
teshisinde ilk baş vurulacak teşhis
yöntemleri olmayıp hastalığın evrelenmesinde ve yakın ve uzak metastaz
varlığının gösterilmesinde kullanılırlar
26--Kolon kanseri perikolik, intermediate ve ana
lenf düğümleri aracılığıyla lenfatik yayılım gösterir. Kötü difaransiye
tümörlerde lenfatik yayılım daha sık görülür. Hematojen yayılım en sık portal
ven aracılığı ile karaciğede görülür. Karaciğerdeki metastatik tümörlerin %80 e
yakınında primer odak bir kolorektal tümördür. Karaciğer ve akciğer metastazı
olmadan diğer organlara hematojen yayılım nadir olarak görülür.
28--Kolon kanserinde primer tedavi yöntemi
cerrahidir. Tarama ve tanı yöntemleri sayesinde kolon kanserlerinin yarıdan
fazlasına (%65) küratif cerrahi girisim uygulanabilmektedir.
29--Lokal yayılım nedeniyle hastaların %10 unda
tümör çıkarılamamakta ve vakaların %20 sinde de teshis sırasında uzak metastaz
saptanmaktadır.
30--Kalın barsak kanserinde teshis ve uygun tedavi
sonrasında 5 yıl yasama oranı hastalığın evresine bağlı olmak üzere ortalama
%50 civarındadır. Teshis anında uzak metastazı olmayan ve küratif amaçla
cerrahi tedavi uygulanan hastalarda bu oran %80 e kadar yükselebilmektedir.
30.1--Bu oran sindirim sisteminden kaynaklanan diğer
tümörlere göre belirgin ölçüde daha yüksektir
31--Kolon kanserlerinin %80 den fazlasının kolon
poliplerinden gelistiği bilindiğinden tarama testleriyle kolonda polip veya
erken evrede kanser saptanan hastaların uygun tedavi ile normal ömürlerini sürdürmeleri
mümkün olduğundan kolon kanseri artık önlenebilir kanserler arasında sayılmaktadır.
32--Tarama testlerinin hangi sıklıkta yapılacağı
uygulanan teste göre değisir. Yılda iki kez dıskıda gizli kan aranması yılda
bir kez bakılmasına göre kalınbarsak kanserinden ölüm riskini belirgin ölçüde
daha fazla azaltmaktadır. Kolonoskopinin 10 yıllık ara ile yapılması tavsiye
edilir.
33--Bir kez kolonoskopi yapıldıktan sonra yılda bir
veya iki kez dıskıda gizli kan aranmasını ve 5 yılda bir fleksibl sigmoidoskopi
yapılmasını tavsiye eden merkezler de bulunmaktadır. Peryodik
olarak yılda iki kez DGK aranması ve 5 yılda bir fleksibl sigmoidoskopi yapılmasıyla
bu oran %60 a kadar yükselebilmektedir.
34--Kalın bağırsağın tıp dünyasındaki ismi “kolon”
olup son 25-30 cm’e rektum denmektedir. Dışkılama kontrolü temel olarak rektum
ve anüs (makat)’ün görevi iken, kolonun sağ yarısı emilimden sol yarısı dışkı oluşumundan
sorumludur.
35--Kalın bağırsağın tamamının bile çıkarılması
ciddi bir sağlık problemine yol açmazken, ince bağırsaklar çok değerlidir ve
yarısından fazlasının çıkarılması hayatı çok zor hale getirir.
36--Kalın bağırsak kanserinde tedavi sonrası %60
hastada tam iyileşme sağlanabilir. En az %70-80 hastada da hastalık kontrol altına
alınır.
37--Kalın bağırsak kanserinin temel tedavisi
cerrahidir ve başarı oranları gerçekten çok yüksektir. Alanında uzmanlaşmış bir
cerrahi ekip tarafından yapılan ameliyat bu hastalığı tedavisindeki en önemli
parçadır. Kanserin evresine bağlı olarak kolon kanserinde kemoterapi, rektum kanserinde
ise radyo kemoterapi verilebilir.
38--Sağ tarafta kalın bağırsak geniştir burada
yerleşmiş bir kanserin en önemli bulgusu başka bir sebep yokken ortaya çıkan anemi
yani KANSIZLIKTIR. Özellikle de erkeklerde kan değerlerinin normalden düşük olması
durumunda akla ilk kalın bağırsak kanseri gelmelidir.
38.1--Sigara içen insanlarda kan değerlerinin
normalin üzerinde olması beklenir. Sigara içen bir bireyde kan değerinin alt sınıra
yakın olması bile şüpheli bir durum olarak ele alınmalıdır.
39--Sol taraf kanserleri ise kendini daha çok
dışkılama alışkanlıklarında değişiklik olarak belli eder. Her insanın bir
dışkılama alışkanlığı vardır, ek herhangi bir tedavi kullanmadan bunun dışına
çıkan her türlü değişiklik, mesela kabızlık çeken birinin normal dışkılamaya başlaması
veya sık veya yumuşak dışkılaması veya sık çıkan birinin seyrek çıkmaya başlaması
hepsi dışkılama alışkanlıklarında değişikliktir. İkinci en sık bulgu makattan kanamadır.
Sol taraf kanserlerinde kanama daha çok pıhtılı ve koyudur. Parlak, kırmızı kan
genellikle kanser bulgusu olmayıp, makat çatlağı (fissür) bulgusudur
Kaynak: Bes
Diy Derg 2019;47(3):1-4--EDİTÖRDEN --Curcumin ve Meslektaşlarımızdan
Beklediğimiz Editöre Mektuplar--Prof. Dr. Türkan Kutluay Merdol1--1. Atılım
Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Ankara