MAKALELER / Kolon Kanseri-Bilgi-2





Kolon Kanseri-Bilgi-2:

1—Diyet:

1—Et Tüketimi:

1.1--Hastalık öncesi haftada 3-5 kez et ve et ürünleri tüketenlerin kanser grubunda oranı kontrol grubuna göre yüksek saptanmıştır

2—Sebze-Meyve Tüketimi:

2.1--Sebze-meyveyi mevsiminde yemeyenler kanser grubu kontrol grubunun göre yüksek saptanmıştır

2.2-- Sebze-meyveyi mevsiminde yememe durumu kanser olma riskini 2.11 kat arttırmaktadır.

2.3--Sebze ve meyva tüketimi düşük olanlarda kanser riski,sebze ve meyva tüketimi iyi olanlara göre iki kat daha fazladır.Meyva tüketimi, özellikle akciğer, ösefagus, ağız boşluğu, pankreas, mide,kolon, rektum, mesane ve larinks kanserlerine karşı koruyucudur. Kanser ve kalp hastalığı riskinin azaltılabilmesi için günde beş veya daha çok porsiyon meyva tüketimi önerilmektedir

3—karotenoidler--Çeşitli karotenoidlerin antikanserojen etkileri kanıtlanmıştır. Karotenoidlerden biri olan likopen domateste bulunan vitamin A benzeri bir bileşik olup prostat, meme, sindirim sistemi,mesane, deri ve serviks kanseri riskini azaltmaktadır. Likopenin antikarsinojen etkiyi antioksidan özelliği ile yerine getirdiği düşünülmektedir.

3.1--Karotenden zengin sebze ve meyvalar ile birlikte bir turunçgil (citrus) meyvasının diyete eklenmesinin kanser önlemedeki önemi vurgulanmaktadır.Bunların sıçan ve farelerde spontan olarak oluşan veya kimyasal ajanlarla meydana getirilen kanserlere karşı koruyucu bulunmuştur.

4--Brokoli, karnabahar ve lahana gibi bitkisel besinlerin de kanser riskini azalttığı gösterilmiştir.Kanser önleyici etkileri içerdikleri glukozinolatlara bağlanmıştır. Indol,izotiyosiyanat ve sulforafan gibi fitokimyasallar hücresel DNA zedelenmesini baskılayan veya bloke eden enzimleri tetikler, tümör büyüklüğünü ve östrojen benzeri hormonların etkinliğini azaltır.

5--Kemirgenlerde keten tohumu kolon,meme ve akciğer tümörlerini azaltmıştır. Günde 10 gr keten tohumu tüketilerek meme kanseri riskinin azaltılabileceği bildirilmiştir.

6--Sarımsak (Allium sativum) uzun yıllardır tıbbi amaçlı olarak kullanılmıştır. Etkisinden sorumlu kimyasal maddeler allisin, allilik sülfitler gibi organosülfür bileşikleridir. Soğan ve sarmısakta bulunan allilik sülfitler immün sistemi güçlendirir,karsinojenlerin atılımını arttırır, tümör hücre çoğalmasını baskılayan enzimleri uyarır ve serum kolesterol düzeylerini azaltır.

6.1--Çin’de geniş bir grupta yürütülen bir vaka-kontrol çalışması, soğan ve sarımsak tüketimi ile mide kanseri gelişme riski arasında ters bir ilişki olduğunu göstermiştir. Sarımsağın H. pylori’yi baskılayıcı etkisinin de rolü olabilir.

6.2--Kırk bin menopoza girmiş hanımda yapılan bir çalışmada sarımsak tüketimininin kolon kanserine karşı koruyucu olduğu bulunmuştur. Sarımsağın en iyi bilinen etkisi kolesterol düşürücü etkisidir.

6.3--Klinik çalışmalarda orta derecede kan basıncı düşürücü etkisi saptanmıştır. Allium ailesinden sebzelerde (soğan, sarımsak, pırasa) selenyum da bulunmaktadır. Selenyum kalp için koruyucudur ve antioksidandır.

 

 

7—Tuz Tüketimi:

7.1--Tabağındaki yemeğe tadına bakamdan tuz atanlar kanser grubunda, kontrol grubuna göre yüksek bulunmuştur.

7.2--Tabağındaki yemeğe tadına bakamdan tuz atmak aşırı tuz kullanımına işarettir ve bu durum kanser olma riskini 1.73 kat arttırmaktadır.

7.3--Tuz- Mide kanser riskini arttırır

 

8--Fruktoz—Nişasta-Yapılan analiz sonucunda nişasta bazlı şekerde bol miktarda bulunan fruktozun pankreas kanseri ile istatistiksel olarak anlamlı derecede ilişkili olduğu gösterilmiştir.

4.1--Bu çalışmaya göre kilo fazlası olanlarda şeker alımı özellikle daha fazla risk oluşturmaktadır .

8.1--Akdeniz ülkelerinde yapılan çalışmalara göre; rafine edilmiş unların kullanımı mide, kolorektal, meme, üst sindirim sistemi ve tiroid kanserleri riskini arttırmaktadır.

8.2--Bu durum özellikle beyaz ekmek gibi rafine edilmiş karbonhidratların glisemik yükü arttırmaları ve insülin, insüline benzer büyüme faktörü ve gliseminin aniden artması, kolon, meme ve prostatta hücre poliferasyonunu stimüle etmesiyle oluşmaktadır

 

9—Bulgur Tüketimi:

Yapılan bir çalışmada kolon polip gelişmesini;

9.1--yaş, erkek cinsiyet, kırmızı et ve bulgur tüketimi arttırırken,

9.2--domates tüketimi azaltmaktadır.

9.3--Adenomatöz histoloji görülme sıklığını artıran faktörler yaş ve bulgur tüketimi olarak saptanırken;

9.3.1--azaltan faktörler ise yumurta ve pirinç tüketimindeki artış olarak saptanmıştır.

9.4--Kolon polip boyutlarını ise sadece bulgur tüketimindeki artışın etkilediği saptanmıştır.

 

10-- Probiyotik gıdaların tüketilmesiyle, vücut hücrelerinin yenilendiği, sindirim sistemindeki rahatsızlıkların iyileştiği, diyarenin azaldığı, kolon kanserinin baskılandığı, kolesterol seviyesinin düştüğü ve bağışıklık sisteminin güçlendiği bildirilmektedir

10.1--Kefir, içerdiği yüksek vitamin, protein ve mineral nedeniyle, sporcularda immün yetmezlik sorunlarında ve kas kontraksiyon bozukluklarına neden olan mineral eksikliklerinin tamamlanmasında diyete büyük destek sağlamaktadır

10.2-- Probiyotik gıdalarla ilgili yayınlanan bir derlemede kefirin sabah aç karnına bir bardak su içildikten sonra tüketilmesinin yararlı sonuçlar vereceği değerlendirilmiştir

10.4--Prebiyotiklerin kalın bağırsaklarda fermentasyonu ile laktat, kısa zincirli yağ asitleri (asetik, bütirik ve propiyonik asitler), hidrojen gazı, karbondioksit ve metan açığa çıkar,bağırsak pH’ sında önemli derecede düşme olur.

10.5--Bağırsak pH’sının düşmesinin çeşitli yararları vardır; potansiyel zararlı etkileri olan mikroorganizmaları inhibe eder, sekonder safra asitlerini azaltır, kalsiyum, magnezyum, demir ve çinko gibi minerallerin çözünürlük ve absorpsiyonunu arttırır.

10.6--Ayrıca prebiyotik varlığında mikroflora fitaz aktivitesi ile çözünür.lif içindeki kalsiyum ve diğer mineralleri bağlayan fitik asidi parçalar. Yüzde 5 fruktooligosakkarit içeren diyetle beslenen sıçanlarda kalsiyum emiliminde %60-65 artış olduğu gösterilmiştir.Sıçanların kemik mineral dansitesindeki azalma da kontrol altına alınmıştı

10.7--Bağırsak ilişkili lenfoid doku (GALT) vücuttaki en büyük sistemdir; kan, dalak ve periferik lenf nodlarında olduğundan çok daha fazla lenfoid hücre içerir. Probiyotikler bağırsaklarda patojen mikroorganizmaları inhibe etmekten başka immün düzenleyici, laktoz intoleransı belirtilerin şiddetinin hafifletilmesi, serum koleterol düzeylerinin düşürülmesi, vitamin B ve K sentezi gibi etkilere sahiptir

11—Zerdeçal ekstraktı;Hayvan modelleri, curcuminin kolorektal kanserde güçlü etkinliğini tanımlarken, kolorektal kanser hastalarında güvenliği ve tolere  edilebilirliğini gösteren beş Faz I klinik çalışmasının yapılmasına neden olmuştur.

11.1--Bugüne kadar yapılan klinik araştırmalarda, insanlarda bir günde tolere edilen maksimum doz 8000 mg kadar olmuştur. Bu sonuçlar Faz II çalışmalarının gelişmesine yol açmıştır.Çok sayıdaki çalışmaların sonucu curcuminin,kolon kanserinin kemoprevensiyonu için faydalı olabileceğini göstermektedir.

11.2--Curcumin’in COX-2’yi inhibe etme mekanizması ile temel olarak COX-2 inhibitörlerinden celecoxib, valdecocib ve rofecoxibden farklı olarak kardiyovasküler sorunlar için bir risk faktörü olmadığını da göstermektedir. Özellikle 5-fluoruouracil (5-FU), all trans retinoik asit, cisplatin,celecoxib ve doxorobucin gibi kemoterapi ajanları ile birlikte test edilmiştir.

11.3--Kolorektal kanserli hastalarda 5-fluoruouracil (5-FU) tedavisine ek olarak günlük oral curcumin extrakt dozu; 440-2200 mg 4 ay süre ile uygulanması ile minimal yan etki olarak grade I ve II bulantı ve diyare görülmüştür. Ancak curcumin ince bağırsakta hızla glukuronide dönüşmektedir, bu nedenle, düzeyi ve metabolitleri plazma, idrar ve kan hücrelerinde saptanmamıştır .

11.4--A,C ve E vitaminleri, folik asit, selenyum ve curcumin (Dihydroferulic asit- sarı renkli ve özellikle hardal ve köri de bulunan bir pigment), diosmine, hesperidin, auroptene ve Languas galanga gibi bitki ekstraktlarının kullanımının kolorektal kanser olusmuna karsı koruyucu etkisi olduğunu bildiren çalısmalar mevcuttur.

 

 12--Kalsiyum- Safra ve yağ asitleri ile bağlanarak kolonda tümör gelişimini azaltır.

13--Selenyum- Glutatyon peroksidazın bileşiminde yer alarak kimyasal karsinojen ve oksijenli radikalleri etkisizleştirerek kanser riskini azaltır.

14--Çinko-- Savunma sistemini güçlendirir.A vitamini etkinliğini arttırır, süperoksit dismutaz enziminin bileşiminde yer alır.Böylece hücreyi kimyasal ve radyasyonun oluşturduğu karsinojenezisten korur.

15--Manganez-- Süperoksit dismutaz enziminin bileşiminde yer alarak karsinojenezisten korur.

16--C Vitamini: Antioksidant olarak özellikle solunum ve sindirim sistemi kanserlerinden koruyucudur. Kardiyovasküler hastalıklar için yapılan öneri kanser için de geçerlidir.

 

17—Balık-Balık Yağı-Omega3- Balık ve balık yağı ile beslenen farelerde tümör büyümesinin önemli derecede azaldığı ve n-3 yağ asitlerinin göğüs, kalın bağırsak ve prostat kanserlerinde tümör gelişimini önleyici etkide olduğu bildirilmiştir

17.1-- günde 850 mg omega-3 yağ asiti alan grupta her türlü nedenden kaynaklanan ölümde %20 azalma, ani kalp krizi ölümü riskinde de %45 azalma görülmüştür. Bu yağ asitleri antiinflamatuar etkiye sahiptir ve aynı zamanda antiatherojenik olabileceği ifade edilmiştir.

17.2--Yüksek dozlarda omega-3 yağ asitleri yüksek serum trigliserid düzeyini düşürebilir. Günde 3 ila 5 g yağ asiti trigliserid seviyesinde %30-50 azalma ile hem koroner kalp hastalıkları, hem akut pankreatit (pankreas iltihabı) riskini minimize edebilir

17.3--Omega 3 Yağ Asitleri--Yapılan çalışmalarda, omega-3 yağ asitlerinin kanser riskini azalttığı gösterilmiş ve ayrıca diyetteki omega–6 ve omega–3 oranının önemli olduğu gösterilmiştir. Başta meme kanseri riski olmak üzere ve birden fazla kanser türü riskinin azaltılmasında diyetteki bu oran önemli bulunmuştur . Omega-3 yağ asitleri kanser oluşum riskini azaltır. Ayrıca akciğer, kolon, meme ve prostat ve birçok kanser türlerinin büyümesini de yavaşlatmaktadır. Aynı zamanda omega-3 yağ asitleri kemoterapi ve radyoterapinin etkinliğini ve tedaviye yanıtını artırmaktadır. Omega-3 yağ asitleri kanser hastalığında görülen zayıflama, kas kaybı ve kaşeksiyi de azaltmakta ve önlemektedir

 

18--Deve Sütü-- Deve sütü Arap ülkelerinde halen Hepatit C hastaları ile kanser hastalarının tedavisinde alternatif tıp yöntemi olarak kullanılmaktadır

18.1-- İlginç bir şekilde, kolorektal kanserli hastalarda yapılan çalışmalar, laktoferrinin kemoterapi ile birlikte verilmesinin, tek başına kemoterapiden daha iyi prognoza neden olduğunu ve laktoferrinin insan hastalarda adenomatöz kolorektal poliplerin büyümesini engellediği bulunmuştur . Bu araştırmalara paralel olarak gösterilmiştir ki laktoferrin kanser hücrelerinin proliferasyonunun inhibisyonunu ve bunun ardından apoptozu indükleyerek kanser hücrelerine karşı doğrudan sitotoksik olmasını sağlamaktadır.

18.2--Gözden geçirilen laktoferrin eylemleri üzerine laboratuvar ve klinik araştırmalardan elde edilen ayrıntılı deliller, laktoferrinin yutulmasının tümör büyümesinin inhibisyonuyla sonuçlandığını ve hem anti-anjiyogenik hem de sitotoksik etkilerle tümör hücrelerinin metastazının durmasına ve apoptozu indüklediğine dikkat çekmiştir

18.3-- deve sütü laktoferrini 5 mg/ml dozunda kullanıldığında kolon kanser hücrelerinin %50’sinden fazlasının gelişimini inhibe edici özelliğe sahip olduğu belirtilmiştir

 

19—Spor:

19.1--Hastalık öncesi fiziksel aktivite düzeyi iyi olan kanserli hastaların oranı kontrol grubuna göre düşük bulunmuştur

 

20--D Vitamini: Kemik kanser riskini azaltır. Menapoz sonrası meme kanser riskini azaltır.Öneri: Güneşten düzenli ve uygun şekilde yararlanma. Bunu yapamayanlar günlük 400 IU D vitamini alabilirler.

19.1—D vitamini-- Kanser hastalarında yapılan taramalarda D vitamini düşüklüğü saptanmıştır. Bu kişilerde kanserin şiddetli ilerlediği gözlenir. Tümörlü hücrelerin D vitamini sayesinde başka organlara yayılmasını engellediği gözlenir.

19.1.1--D vitamini,tümörlü hücrelerin ihtiyacı olan damarların gelişmesini engelleyerek kanserli hücrelerin diğer organlara yayılmasını önler. Hastalarda D vitamini eksikliği görülüyorsa ek D vitamini ile eksiklik giderilir ve hastalık bu durumdan pozitif şekilde etkilenir.

19.2--D vitamininin formları da D vitamini ile aynı özellikleri gösterebilir. Bu formlar tümörlü hücreleri bilip bu hücrelerin sayısının artmasına engel olurlar. Çoğu kanser türünde D vitamini bir tedavi seçeneği olarak kullanılabilir. Melanom kanserinde bu geçerli olmayabilir.

19.2.1--Çünkü melanom kanseri ciltle ilişkili olmasından dolayı D vitaminin ne yönde etki ettiği belirsizlikler içerir. Ama melanom kanserine sahip hastalarda D vitamini eksikliği sıklıkla gözlenir. Tüm bu nedenlerden dolayı; yapılan çalışmaların sayısı arttıkça günümüzde kanser tedavisinde D vitamini kullanıp kullanılmayacağı da kesinleşecektir

20--Güneş Işığı--Kolon, prostat ve meme kanseri insidansının ultraviole ışınlarının bol olduğu bölgelerde daha düşük olduğu gösterilmiştir

21—Lahana-Yapılan çalışmalarla,Cruciferae familyasında-Lahanagiller bulunan sebzelerin tüketiminin böbrek, prostat, kolon, idrar kesesi, akciğer ve rektum kanseri riskini azalttığı saptanmıştır

 

22--Kanser Oluşumunu Arttırıcı Besinler

Yaşlı ve yağlı koyun, sığır, keçi ve tavuk etleri

Tuzlanmış besinler

Tütsülenmiş besinler

Hamburger

Sade, yağlı etten yapılmış köfteler

Doğrudan ateşte pişirilmiş etler

Sucuk, sosis, salam gibi nitrit nitrat eklenmiş besinler

Sebze ve meyvelerden fakir beslenme

Tereyağı, iç yağı

Yağda kızartılmış besinler

 

23--Kanser Oluşum Sebepleri ve Oranları

Kanser Oluşum Sebebi ………….Oranı (%)

Beslenmede Yanlışlıklar ……………35

Sigara Kullanımı ……………………30

Enfeksiyon ………………………….10

Meslek Hastalıkları ………………….4

Alkol Kullanımı……………………..3

Çevre Kirliliği ………………………2

Besin Katkı Maddeleri……………...1

İdiyopatik ………………………….15

 

24—Kanserden Korunmada:

1--Alkol, sigara, katkı maddesi içeren yiyeceklerin tüketiminden kaçınmak

2--Pişirme yöntemlerinden kömür ızgarası ve kızartmalardan,

2.1--tütsülenmiş yiyeceklerden, turşu ve salamura gibi fazla tuzlulardan kaçınmak, düşük ısıda pişirmeye dikkat etmek

3--Yiyecekleri küf ve mantar oluşunu engelleyecek koşullarda saklamak (bozulabilir besinleri soğutarak ve dondurarak saklamak)

4--Yiyeceklerdeki çeşitli kimyasal kontaminantların, pestisitlerin, atıkların ve katkı maddelerinin güvenli sınırlarda olup olmadığının belirlenmesine ve takip edilmesine dikkat etmek

5--Düzenli fiziksel aktivite yapmak (günde 1 saat tempolu yürüyüş, haftada 1 saat daha ağır egzersiz).

6--Kanserin oluşumu çok değişik nedenlere bağlıdır. Farklı kaynaklara göre diyetle ilgisi %10-70 arasında olup %35 olarak kabul edilmektedir.

7--Bazı kanserler fazla kilo ile ilişkilidir. Düzenli egzersiz ve uygun diyet kiloları normal değerler içinde tutmaya yardımcı olacaktır. Lifli gıdaların bağırsak kanserlerini önlediği görüşü yaygındır.

7.1--Aşırı şişmanlıktan kaçınılmalıdır. Ama kanser olup da ağırlık kaybı olmayan bir hastanın (kilosunda kalan hasta) olana göre (zayıflayana göre) yaşam şansı daha uzundur. Hastalığın ileri safhalarında aneroksia hastalarda kaşeksiye neden olmakta yağ, protein ve karbonhidrat metabolizması değişmekte, kilo kaybının yanı sıra iştah, tat duygusunun kaybı en sık görülen komplikasyonu oluşturmaktadır

 

 

25--En Güçlü Antioksidan İçeren Besinler,

1--antosiyaninler (mürdüm eriği, böğürtlen, karadut, kiraz, yaban mersini, vişne),

2--kateşinler (siyah çay ve yeşil çay), likopen (domates, pembe greyfurt, karpuz, kayısı),

3--beta karoten (havuç, kavun, mango, kayısı),

3.1--Karotenoidler içinde en etkili antioksidan likopendir; ksantofilller ise en düşük antioksidan etkiye sahiptir

 4--resveratrol (üzüm, yaban mersini, kızılcık),

5--elajik asit (nar, üzüm, kiraz, çilek),

6--kapsaisin (kırmızı acı biber),

7--kuversetin (kırmızı soğan ve elma),

8--C vitamini (greyfurt, portakal, biber, brokoli, kivi, kuşburnu)

8.1--C vitamini, askorbik asit olarak bilinen, antioksidan özelliği olan, birçok enzimatik reaksiyonda rol oynayan, suda çözünebilen bir vitamindir

8.2--Turunçgil meyveleri, domates, patates, biber, kabak, çilek, lifli yeşil sebzeler ve lahanagiller en önemli c vitamini kaynakları olarak sıralanabilir33. Yüksek dozlarda askorbik asit alımı, diyare ve idrarda kristal oluşumuna neden olarak börek yollarında böbrek taşları oluşum riskine ve ürik asit atılımını etkileyerek gut hastalığı oluşumuna zemin hazırlamaya sebep olabilir

 

9--E vitamini (badem, ayçiçeği çekirdeği, buğday tohumu)

9.1--E vitamini, yağda çözünebilen major vitaminlerden olup, tokoferoller olarak isimlendirilen 8 maddeden biridir. Bitkisel yağlar, yumurta ve tahıllar E vitamini bakımından zengin besin kaynaklarıdır. E vitamininin fazla alımı, genellikle toksik etkiden ziyade mide rahatsızlığı, diyare ve baş dönmesine sebep olabilir . Ayrıca bazı randomize çalışmalar, E vitaminin alınmasıyla frajilite ve hemorajik inme riskini arttırabildiğinden dolayı özellikle kontrolsüz hipertansiyon ve trombositopenili kanser hastalarında kullanımı önlenmelidir

10--selenyum (patates, ayçekirdeği, yumurta),

11--polifenol (yeşil çay, ahududu, soya, çilek, erik, elma, yaban mersini),

12--glucosinolates (brokoli, brüksel lahanası, su teresi, karnabahar),

13--lutein (brokoli, ıspanak, kara lahana, kırmızı üzüm, kivi) olarak sıralanabilir

 

26—Elma--Yapılan çalışmalarda elma ve elma suyunun içerdiği antioksidanlar, pektin ve vitaminlerden dolayı insanlarda kolon ve akciğer kanseri oluşumunu engelleyebileceği, karaciğer ve meme kanserine karşı koruyucu olabileceği belirlenmiştir

27--Vişne- Antosiyaninler meyve, sebze ve çiçeklerde yaygın olarak bulunan doğal pigmentlerdir. Vişne antosiyaninlerinin ve siyanidinlerinin tümör oluşumunu insan kolon kanseri hücrelerinin büyümesini engellediği görülmüş ve buna dayanılarak günlük diyetle tüketilen vişnenin kolon kanseri riskini azaltabileceği bildirilmiştir

 

28—Diyetteki Yağ Oranı-Anglosakson ülkeleri ile Japonya arasında geniş çaplı epidemiyolojik bir çalışmada, diyetteki yağ oranı ile distal kolon kanseri arasındaki ilişki incelenmiştir. Distal kolon kanseri sıklığının yüksek olduğu Anglosakson ülkelerinde, günlük kalorinin %40-45’ini doymuş ve doymamış yağların oluşturduğu bulunmuştur. Distal kolon kanseri sıklığı düşük olan Japonya’da ise günlük kalorinin %10-15’inin yağlardan sağlandığı bulunmuş ve çoğunun doymamış yağlardan özellikle de balıklardan sağlandığı saptanmıştır

29-- Hayvansal protein alımı --Hayvansal protein alımının fazla olması doymuş yağ tüketimini de artıracaktır. Bu durum meme, uterus, gastrointestinal sistem, kolorektal bölge ve pankreas kanseri ile ilişkili bulunmuştur ve kanserlerin görülme riskini artırmaktadır .

29.1--Yapılan araştırmalar, yağsız hayvansal protein tüketiminin kanserle ilişkisi olmadığını göstermiştir. Pankreas kanseri ile et tüketimi arasındaki ilişkide salam, sosis, sucuk gibi işlem görmüş etlerin etkisinin yüksek olduğu bildirilmiştir .

29.2--Sucuk, sosis, salam ve pastırma gibi işlenmiş et ürünleri ve balıkta koruyucu, renklendirici, lezzet arttırıcı ve antimikrobiyal ortamı korumak amacıyla sıklıkla nitrat ve nitritler kullanılır. Ayrıca nitrozamine dönüşen nitritlerin hayvan modellerinde mesane kanserine sebep olduğu bildirilmiştir

 

30--Nitrat-Finlandiya'da yapılan bir araştırmada nitrat, nitrit ve nitrosodimetilamin (NDMA) alımı ile gastrointestinal traktus kanserleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Bu kohort çalışması sonrasında NDMA alımının kolorektal kanser riskini arttırdığı, diğer maddelerin ise kanser üzerindeki olumsuz etkisinin kanıtlanamadığı belirtilmiştir.Özellikle fazla bira tüketenlerde NDMA fazla oranda alındığı için kolorektal kanser riski de yüksektir.Ayrıca belirgin olmamakla beraber baş, boyun kanserlerinde de hafif bir artış gözlenmiştir.

 

25--Süt-Yoğurt-- Az yağlı ya da yağsız süt, kalsiyumun en önemli kaynaklarındandır ve yüksek miktarda yağsız süt tüketimi prostat ve mesane kanserinde azalma sağlayabilmektedir.

25.1-- az yağlı süt ürünlerinin kolorektal  kanser riskini azaltıcı etkisi olduğu belirtilmektedir

25.2--Hollanda’da bir vaka-kontrol çalışmasında bazı fermente süt ürünlerinin meme kanserine karşı koruyucu bir etki sağlayabileceği ileri sürülmüştür. Sonuçlar göstermiştir ki; %50 oranında bir azalma için fermente süt ürünleri günde > 225 g (yoğurt, ayran, lor ve kefir) miktarında tüketilmelidir.

25.3--Yoğurt gibi kültür ile üretilen süt ürünlerince zengin bir diyetin meme kanseri hücrelerinin gelişimini engellediği bildirilmiştir

 

26--Kaysı--Kayısının sodyumca fakir potasyumca zengin olması nedeniyle kalp yetmezliği, böbrek hastalıkları, hepatit, siroz tedavisinde olumlu etkileri olduğu bildirilmektedir. Kuru kayısının beslenme ve sağlık açısından en önemli bileşiklerinden birisi de diyet lifidir. Kuru kayısıda bol miktarda diyet lifi bulunur.

 

27--Diyet lifi sindirim sisteminde salgılanan enzimler tarafından hidrolizlenemeyen polisakkarit ve lignin gibi bileşiklerden oluşmaktadır.

27.1--Diyet lifi kabızlık, irritabl kolon sendromu, apandisit, hemoroid, diş hastalıkları, şişmanlık, şeker hastalığı, kroner kalp hastalıkları ve kolon kanseri gibi hastalıkların oluşum riskini azaltmakta, bağırsakların düzenli çalışmasını sağlamaktadır

28--Kolorektal kanser, görülme sıklığı bakımından tüm kanserler arasında meme, prostat ve akciğer kanserlerinden son 4.sırada yer almakta ve erkek ve kadınlarda görülen kanserlerin yaklasık %10-15 ini olusturmaktadır

28.1--Epidemiyolojik çalısmalar kolorektal kanserin yüksek yağ ve düsük fiber içeren diyetle beslenen toplumlarda daha sık görüldüğünü göstermistir.

28.2--Batı tipi diyetle beslenen toplumlarda 50 yas civarındaki asemptomatik insanların %35 inde (%25-45) bir veya daha fazla sayıda kolon adenomu bulunduğu, 70 yas civarıda ise bu oranın %50 ye ulastığı bilinmektedir.

28.3--Radyolojik çalışmalarda poliplerin kansere dönüşmesinin 10 yıl dan fazla bir süre alabileceği gösterilmiştir.

29-- Pelvik radyasyona maruz kalma rektal kanser olusumunda kanıtlanmıs bir risk faktörüdür.Özelikle prostat, serviks ve vagina kanserleri nedeniyle pelvik radyoterapi uygulanmış hastalarda rektum kanseri gelişme riski artmaktadır.

29.1--Radyoterapiden sonra rektal karsinom olusumu için geçen sürenin 1-33 yıl arasında değisebileceği düsünülmektedir (Ortalama 15 yıl). Radyoterapi sonrası olusan kolon kanserlerinin karaktersitik bir özelliği yüksek miktarda müsin üreten tümörler olmalarıdır.

30—Diyet--Epidemiyolojik çalısmalarda yağ ve kalori oranı düsük ve fiber içeriği yüksek diyetle beslenenlerde kolorektal kanserin yarı yarıya daha az görüldüğü, yüksek yağ alımının kolon kanseri olusumunda kolaylastırıcı bir faktör olduğu gösterilmistir. Kolon kanseri sıklığının yüksek olduğu batı toplumlarında yağ miktarı total kalori alımının %40 ila 45 ini olustururken bu oran kolon kanserinin daha az sıklıkta görüldüğü toplumlarda %10-15 dir.

30.1--Hayvansal yağın fazla miktarda tüketilmesi, kırmızı etin beyaz et ve balığa göre daha fazla tercih edilmesi kolon kanseri sıklığındaki artıs ile birliktedir. Diyetteki yağ miktarı artısının kolona gelen safra asidi miktarını artırması bundan sorumlu olabilir

30.2--Epidemiyolojik çalısmalar ve hayvan deneyleri diyetteki fiberin kolon kanseri gelişimini önleyici etkisi olduğunu göstermistir.

30.3--Fiberin dıskı hacmini artırmak ve dıskının transit süresini kısaltmak suretiyle karsinojen maddelerin dilüsyonuna ve mukoza ile temas süresinin azalmasına yol açarak etki gösterdiği düsünülmektedir.

30.4--Fiber içindeki bazı bilesikler toksik ve karsinojen maddeleri bağlayarak onların kolon mukozası ile temasını azaltabilir. Fiber aynı zamanda dıskıdaki sekonder safra asidi konsantrasyonunu da azaltmakta ve safra tuzlarını bağlayarak onların olası karsinojen etkilerini hafifletmektedir.

30.5--Adenomatöz polipi olan yaslı hastalarda da diyetle kalsiyum alınması bu enzimin seviyelerini baskılamaktadır. Diyetteki kalsiyum barsakta iyonize yağ asitlerini ve safra tuzlarını bağlayarak bunları epitel proliferasyonunu uyaramayacak kalsiyumlu bilesikler haline dönüstürebilmektedir.

31--D vitamini metabolitleri ve analoglarının hücre çoğalması,farklılasması ve apoptoz gibi bazı hücresel faaliyetler üzerinde düzenleyici rolü olduğu  gösterilmistir.

32—Düzenli olarak aspirin kullanımının (Ayda en az 16 kez 325mg ) kolorektal kanser sıklığını yarı yarıya azalttığı görülmüştür

33--COX-2 sekresyon analizleri COX-2 nin kolon karsinomlarının %90 ınında ve kolon adenomlarının %40 ına varan bir kısmında fazla miktarda salgılandığı halde normal kolon epitelinde artmadığını göstermistir.

33.1--Yapılan çalışmalarda normal kolon mukozası ile mukayese edildiğinde insan kolon kanseri veya adenomlarında COX-2 nin sentezinde rol oynayan m-RNA yapımının arttığı tesbit edilmistir. COX-2 inhibitörleri hayvan modellerinde barsakta tümör olusumunu baskılamaktadır.

33.2--Deney hayvanları bir nonselektif COX-2 inhibitörü olan sulindac ile tedavi edildiğinde intestinal adenomların sayısının %90, kolon tümörü varlığının da %50 oranında azaldığı görülmüstür.

33.3--Polip formasyonundaki bu azalmanın selektif COX-2 inhibitörlerinin kullanılması ile daha belirgin hale getirilebileceği düsünülmüstür. Bu tür bir yaklasımın selektif olmayan COX inhibitörlerinin gastrointestinal yan etkilerinin önlenmesi bakımından da faydalı olacağı açıktır.

33.4--Aspirin, sulindac ve selektif COX-2 inhibitörlerinin (Refecoxib, cefocoxib vb.) COX den bağımsız mekanizmalar yoluyla da etki gösterdikleri düşünülmektedir

 

 

34--Kanser Hastalarında Beslenme Düzeni:

1--Protein ve toplam kalori alımını belirli düzeyde tutmak amacıyla hastalar,şunları yemelidir;

1.1--Balık, kümes hayvanları, yumurta, süt ve süt ürünleri gibi protein bakımından zengin yiyecek şekillerini,

1.2--A ve C vitaminleri içeren sebze ve meyveler. Bu yiyecekler arasında kavun,karpuz, çilek, turunçgiller, domates, yeşilbiber, lahana, karnabahar, ıspanak,patates, havuç, kabak vb. bulunur.

1.3--Kepek unundan yapılmış ekmek, arpa, yulaf ezmesi

1.4--İştahsızlık halinde şunlar yapılabilir;

1--Yemeklerden önce egzersiz yapmak. 5-10 dakikalık bir yürüyüş ya da yatakta yapılan sınırlı hareketler bile iştahı açar.

2--Tüm yiyecekleri zevkli bir biçimde ve güzel bir ortamda sunmak.

3--Azar azar ama sık yemek.

4--Çok yemek çeşidi bulundurmak.

5--Sabahları genellikle iştahın en açık zamanı olduğundan, bundan yararlanarak kahvaltıyı günün en büyük öğünü haline getirmek.

6--Yemek yerken midenin boşalmasını sağlamak için yavaş yemek. Böylece başdönmesi ve kusma da önlenir. Her şeyi iyice çiğnemek.

7--Ağızdaki farklı herhangi bir tadı taze meyve, meyve suyu ya da emilen ekşi sert şekerlemelerle gidermeye çalışma

8--Sıcak yiyecekler bulantı-kusmayı arttırdığından soğuk yiyecekler (dondurma, donmuş yoğurt vb.) verilmelidir. Genellikle içecekler daha iyi tölere edilir. Sade gazoz veya diğer sodalı içeceklerde verilebilir

9--Ayrıca kanser hastalarında, tükürüğün yetersiz miktarda üretimi, nişastaların yetersiz sindirilmesi, ağız yaralarının oluşumunun hızlanması, tat almada azalma, katı yiyecekleri çiğnemede zorluk ve diş çürükleriyle sonlanır.Tükürük miktarındaki az ya da orta dereceli azalmalar için basit önlemler yeterli olabilir. Hasta;

9.1--Saatte birkaç kez su, elma suyu, üzüm suyu ya da meyve suları gibi tahriş etmeyen sıvılar içmelidir.

9.2--Genellikle tükürük üretimini arttıran ekşi maddeler yemelidir.

9.3--Tütün ve alkolün yanı sıra çok baharatlı, karbonatlı, sıcak ya da soğuk,çiğnenmesi zor ya da asitli yiyeceklerden vazgeçilmelidir

9.4--Hastalar kuru, sert ve kabuklu yiyecekler (kızarmış ekmek, kraker vb) yememesi konusunda uyarılmalıdır. Bu tür yiyeceklerin çiğnenmesi, yutulması güçtür ve kuru ağız mukozasını daha kolay irrite edebilir. Ayrıca çok tuzlu yiyecek ve yemeklerden de kaçınılmalıdır

9.5--Yine bu hastalarda görülen ishalin önlenmesi ya da aza indirgenmesi için, kalori ve proteinden zengin ama yağ ve lifli maddelerden fakir olan, az miktarda posa bırakan bir diyet önerilir. Bu açıdan yenmesi önerilen yiyecekler şöyledir;

1--Köy peyniri ve yağsız peynirler, yumurta,

2--Kaynamış, yağsız süt, doğal yoğurt, ayran,

3--Et suyuna çorba,

4--Izgarada ya da fırında pişirilmiş balık, tavuk,

5--Muz, elma püresi, kabuğu soyulmuş elma, elma suyu, üzüm suyu,

6--Makarna, şehriye, pirinç pilavı,

7--Taze ve sarı kabuklu fasulye, havuç, bezelye, ıspanak, kabak.

 

34.1--Yenmemesi gereken yiyecek ve içecekler;

1--Kepek ekmeği ve kepek gibi tahıllar.

2--Kabuklu yemişler ve çekirdekler.

3--Çiğ sebzeler.

4--Hamur işi yiyecekler, patlamış mısır, kabuklu yemişler.

5--Kırmızı biber, karışık baharat, karabiber, sarımsak gibi sert baharatla

6--Kanserli hastalarda görülen damping sendromu, bir olasılıkla sindirim sistemi içeriğinin hızlı ve fazla miktarda boşalmasına bağlı olarak gelişen karmaşık bir olaydır . Bu durumda, hastaya yemekler yavaş ve sık yedirilmelidir.

6.1--Yemeklerden yarım saat sonraya kadar hastanın pozisyonu değiştirilmemeli, yatırılıp veya ayağa kaldırılmamalıdır.

6.2--Yemeklerden önce katı yiyecekler 25-30 dakika sonra da sıvı yiyecekler verilmelidir.

6.3--Diyetin yüksek proteinli, düşük karbonhidratlı olmasına dikkat edilmelidir. Konsantre tatlılardan (bal, pekmez, reçel vb) kaçınılmalıdır. Alınan sıvıların aşırı sıcak veya soğuk olmamasına dikkat edilmelidir

7--Bu hastalarda karşılaşılan sorunlardan konstipasyon, laktoz intöleransı, gaz,şişkinlik ve geğirme problemlerini önlemek için, şu girişimlerde bulunulmalıdır;

7.1--Konstipasyon için; hastaya günde 8-10 bardak sıvı verilmelidir. Diyetine posalı yiyecekler, çiğ meyve, sebze, kuru yemişler, kepekli ekmek eklenmelidir. Laktoz intöleransını önlemek için; laktoz içermeyen yiyeceklerden menü seçimine gidilmelidir.

7.2--Süt ve sütlü tatlılar diyetten çıkarılıp bunların yerine soya sütü, kalsiyumdan zengin diğer yiyecekler (peynir ve yoğurt gibi) kullanılabilir.

7.3--Gaz,şişkinlik ve geğirme hallerinde; gaz yapıcı, kepekli yiyecekler, mısır, yeşilbiber,soğan, turp, lahana, karnabahar verilmemelidir.

7.4--Hastanın hava yutmamasına,yemeklerini yavaş yavaş iyi çiğneyerek yemesine dikkat edilmelidir

8--Kanserli çocukların beslenmesi özel bir konudur.Güvendiği bir ortamda, sevdiği kişilerle birlikte ve kısmen rahatlamış bir çocuk, verilenleri yiyebildiği kadar yiyecektir

 

35—Belirtiler ve Tedavi:

1--Kolorektal kanserler yavas büyüyen neoplazmlar olup özellikle çekum ve sağ kolondaki tümörlerin semptomatik hale gelmesi uzun süre almaktadır.

2--Genellikle bu bölgedeki kanserlerin ilk bulgusu demir eksikliği anemisi seklinde kendisini gösteren gizli kanamadır.

3--Çabuk yorulma, halsizlik, çarpıntı, bas dönmesi ve anjina pectoris gibi anemiye bağlı belirtiler görülebilir. Hastalığın baslangıcında sikayetler belirsiz ve aralıklı olduğundan hasta ve hekim üzerinde durmayabilir ve küratif tedavi için kıymetli olan erken dönem geçebilir.

4--Hastaların bir kısmına demir eksikliği anemisinin nedeni araştırılırken tanı koyulur.Bazı hastalarda Htc ve Hb seviyelerinde belirgin düşme olmadan erken dönemde sadece serum ferritin düzeyinde azalma saptanabilir.

5--Dıskıda gizli kan pozitif bulunur. Sağ kolon genis olduğundan ve bu bölgedeki dışkı sıvı kıvamda olduğundan tıkanma ve buna ait bulgular çok seyrektir. Çekum tümörleri ile oçekal valf ve çevresini tuttuğunda karında gaz,siskinlik ve subileus / ileus bulguları (bulantı ve kusma) ortaya çıkabilir.

6--Sol kolonda barsak lümeni daha dar, dıskı daha kıvamlı ve bu bölgedeki tümörler daha çok anüler formda olduğundan dıskılama alışkanlığında değisiklikler (kabızlık, karında siskinlik hissi vb.) ve subileus atakları sol kolon tümörlerinde daha çok görülür.

7--Karın ağrısı ve rektal kanama da sol kolon tümörlerinde daha sık rastlanabilen bulgulardır. Ağrı yemek sonrasında ve mushil kullanıldığında siddetlenebilir.

8--Rektal kanama sigmoid kolon ve rektum tümörlerinde daha sık görülen bir bulgudur. Kanama genellikle az miktarda ve dışkı ile karısık veya dıskıya sürünmüs haldedir.

9--Rektum kanserinde tenezmus, sık dışkılama ihtiyacı,dıskı çapında azalma bulunabilir.

10--Kolon kanserinin ileri evresinde halsizlik, kilo kaybı,istahsızlık ve ates yanında peritona yayılım sonucunda malign asit ortaya çıkabilir.

11—Karaciğer metastazları nedeniyle sağ üst kadran ağrısı ve sarılık, akciğer metastazları nedeniyle de öksürük ve dispne bulunabilir.

12--Kolon kanserinde seçkin teşhis yöntemi endoskopi olmakla birlikte radyolojik yöntemler de tanı ve evrelemede yardımcı olarak kullanılırlar.

13--Fleksibl sigmoidoskopi kalın barsağın 60 cm lik son kısmının endoskopla incelenmesi islemidir. Her 1000 sigmoidoskopide yaklaşık olarak 7 kalınbarsak kanseri ve 60 üzerinde de büyük polip (>2cm) saptanmaktadır.

14--Sigmoidoskopide herhangi bir olusum saptananlarda tüm kolonun incelenmesi gerekir.Sigmoidoskopide genellikle sadece bosaltıcı lavmanla barsak temizliği yapılması yeterli olmaktadır ve kolonoskopide olduğu gibi rahatsız edici bir islem olan ağız yoluyla müshil kullanılması gerekmez.

15--Kolonoskopiye göre daha ucuz bir yöntemdir ve düzenli aralıklarla uygulandığında kalınbarsak kanserinden ölümleri %60-80 oranında azalttığı gösterilmistir.

16--Sigmoidoskopinin kalın barsağın daha üst kısımlarındaki kanserlerin gösterilmesinde yetersiz olmasından dolayı düzenli olarak dıskıda gizli kan aranmasıyla birlikte uygulandığında bir izleme yöntemi olarak tavsiye edilmektedir.

17--Kolonoskopi kalınbarsak kanseri taramalarında ve teshiste kullanılabilecek en etkin yöntemdir. Kolonoskopi tüm kalın barsakların ve ince barsağın son 15-20 cm lik kısmının incelenmesine ve gerektiğinde örnek alınmasına veya görülen poliplerin çıkarılmasına (polipektomi) imkan sağlar.

18--Kalınbarsak kanseri taramasında kolonoskopi ile tüm kalın barsağın 55-65 yas civarında bir kez incelenmesi ve (polipten kanser oluşumu için geçen sürenin uzunluğu göz önünde bulundurularak) 8-10 yılda bir tekrarlanması önerilmektedir.

19--Kolonoskopi ve gerektiğinde polipektomi yapılmasıyla kalınbarsak kanseri görülme sıklığının %75 ila %90’a varan bir oranda azaltılabileceği gösterilmistir.

20—Nisbeten pahalı olması, 1 gün kadar sürebilen bir barsak temizliğini gerektirmesi, işlem sırasında ağrı kesici ve uyutucu ilaçların kullanılması baslıca dezavantajlarıdır.

21--Kolonoskopide 5mm den küçük poliplerin %20’si, 5-10mm çapındaki %15’i ve 10mm den büyük poliplerin de %10 kadarı gözden kaçabilir ki tecrübesiz ellerde bu oranlar daha da yüksektir.

22--Bu nedenle kolonoskopinin mutlaka bu iste uzmanlaşmıs ve gastroenterolog olan hekimler tarafından yapılması gerekir. Ülkemizde bu yöntemin gastroenterologlar tarafından yapılmasını zorunlu kılan bir yasal düzenleme olmadığından kolonoskopi hemen her sağlık kurulusunda bu konuda uzmanlasmamıs ve yeterli tecrübesi olmayan hekimlerce yapılabilmekte ve bu durum sıklıkla hastalığın gözden kaçması veya yanlış teshis konulması gibi istenmeyen sonuçlara yol açabilmektedir.

23--Özel bir teknikle çekilen kalın barsak grafis’nin (Çift kontrastlı kolon grafisi) kalınbarsak kanseri ve poliplerinin saptanmasındaki duyarlılığı ortalama %85 civarındadır ki bu kalınbarsak kanserlerinin %15 kadarının bu yöntemde gözden kaçabileceği anlamına gelmektedir. Yine bu yöntemde 1cm ve bazen daha büyük poliplerin yarıya yakını gözden kaçabilmektedir. Dolayısıyle bu yöntem ancak iyi bir merkezde ve tecrübeli radyologlar tarafından titizlikle yapıldığında kolonoskopiye alternatif bir yöntem olarak kullanılabilir

24--Bilgisayarlı tomografi aracılığı ile yapılan kalınbarsak görüntülemesi (BT kolonoskopi veya virtual colonoscopy) hastalar tarafından iyi tahammül edilen, islem sırasında ağrı kesici veya uyutucu ilaç kullanılmasını gerektirmeyen, 10-15 dakikada tamamlanabilen bir yöntemdir.

24.1--Bu yöntemde de kolonoskopide olduğu gibi islem öncesinde ağız yoluyla barsak temizleyici ilaçların kullanılması ve islem sırasında barsak içine hava verilmesi gerekir. Bu yöntemin kolon kanseri teshisindeki duyarlılığının %85 civarında olduğu bildirilmekteysede doğru sonuç alınması için uzmanlasmıs tecrübeli elemanlar tarafından yapılması gerekir.

25--Küçük polip ve tümörler bu yöntemde de gözden kaçabilirler BT, MR ve PET (Pozitron emisyon tomografisi) kolon kanserinin teshisinde ilk  baş vurulacak teşhis yöntemleri olmayıp hastalığın evrelenmesinde ve yakın ve uzak metastaz varlığının gösterilmesinde kullanılırlar

26--Kolon kanseri perikolik, intermediate ve ana lenf düğümleri aracılığıyla lenfatik yayılım gösterir. Kötü difaransiye tümörlerde lenfatik yayılım daha sık görülür. Hematojen yayılım en sık portal ven aracılığı ile karaciğede görülür. Karaciğerdeki metastatik tümörlerin %80 e yakınında primer odak bir kolorektal tümördür. Karaciğer ve akciğer metastazı olmadan diğer organlara hematojen yayılım nadir olarak görülür.

28--Kolon kanserinde primer tedavi yöntemi cerrahidir. Tarama ve tanı yöntemleri sayesinde kolon kanserlerinin yarıdan fazlasına (%65) küratif cerrahi girisim uygulanabilmektedir.

29--Lokal yayılım nedeniyle hastaların %10 unda tümör çıkarılamamakta ve vakaların %20 sinde de teshis sırasında uzak metastaz saptanmaktadır.

30--Kalın barsak kanserinde teshis ve uygun tedavi sonrasında 5 yıl yasama oranı hastalığın evresine bağlı olmak üzere ortalama %50 civarındadır. Teshis anında uzak metastazı olmayan ve küratif amaçla cerrahi tedavi uygulanan hastalarda bu oran %80 e kadar yükselebilmektedir.

30.1--Bu oran sindirim sisteminden kaynaklanan diğer tümörlere göre belirgin ölçüde daha yüksektir

31--Kolon kanserlerinin %80 den fazlasının kolon poliplerinden gelistiği bilindiğinden tarama testleriyle kolonda polip veya erken evrede kanser saptanan hastaların uygun tedavi ile normal ömürlerini sürdürmeleri mümkün olduğundan kolon kanseri artık önlenebilir kanserler arasında sayılmaktadır.

32--Tarama testlerinin hangi sıklıkta yapılacağı uygulanan teste göre değisir. Yılda iki kez dıskıda gizli kan aranması yılda bir kez bakılmasına göre kalınbarsak kanserinden ölüm riskini belirgin ölçüde daha fazla azaltmaktadır. Kolonoskopinin 10 yıllık ara ile yapılması tavsiye edilir.

33--Bir kez kolonoskopi yapıldıktan sonra yılda bir veya iki kez dıskıda gizli kan aranmasını ve 5 yılda bir fleksibl sigmoidoskopi yapılmasını tavsiye eden merkezler de bulunmaktadır. Peryodik olarak yılda iki kez DGK aranması ve 5 yılda bir fleksibl sigmoidoskopi yapılmasıyla bu oran %60 a kadar yükselebilmektedir.

 

34--Kalın bağırsağın tıp dünyasındaki ismi “kolon” olup son 25-30 cm’e rektum denmektedir. Dışkılama kontrolü temel olarak rektum ve anüs (makat)’ün görevi iken, kolonun sağ yarısı emilimden sol yarısı dışkı oluşumundan sorumludur.

35--Kalın bağırsağın tamamının bile çıkarılması ciddi bir sağlık problemine yol açmazken, ince bağırsaklar çok değerlidir ve yarısından fazlasının çıkarılması hayatı çok zor hale getirir.

36--Kalın bağırsak kanserinde tedavi sonrası %60 hastada tam iyileşme sağlanabilir. En az %70-80 hastada da hastalık kontrol altına alınır.

37--Kalın bağırsak kanserinin temel tedavisi cerrahidir ve başarı oranları gerçekten çok yüksektir. Alanında uzmanlaşmış bir cerrahi ekip tarafından yapılan ameliyat bu hastalığı tedavisindeki en önemli parçadır. Kanserin evresine bağlı olarak kolon kanserinde kemoterapi, rektum kanserinde ise radyo kemoterapi verilebilir.

38--Sağ tarafta kalın bağırsak geniştir burada yerleşmiş bir kanserin en önemli bulgusu başka bir sebep yokken ortaya çıkan anemi yani KANSIZLIKTIR. Özellikle de erkeklerde kan değerlerinin normalden düşük olması durumunda akla ilk kalın bağırsak kanseri gelmelidir.

38.1--Sigara içen insanlarda kan değerlerinin normalin üzerinde olması beklenir. Sigara içen bir bireyde kan değerinin alt sınıra yakın olması bile şüpheli bir durum olarak ele alınmalıdır.

39--Sol taraf kanserleri ise kendini daha çok dışkılama alışkanlıklarında değişiklik olarak belli eder. Her insanın bir dışkılama alışkanlığı vardır, ek herhangi bir tedavi kullanmadan bunun dışına çıkan her türlü değişiklik, mesela kabızlık çeken birinin normal dışkılamaya başlaması veya sık veya yumuşak dışkılaması veya sık çıkan birinin seyrek çıkmaya başlaması hepsi dışkılama alışkanlıklarında değişikliktir. İkinci en sık bulgu makattan kanamadır. Sol taraf kanserlerinde kanama daha çok pıhtılı ve koyudur. Parlak, kırmızı kan genellikle kanser bulgusu olmayıp, makat çatlağı (fissür) bulgusudur

Kaynak: Bes Diy Derg 2019;47(3):1-4--EDİTÖRDEN --Curcumin ve Meslektaşlarımızdan Beklediğimiz Editöre Mektuplar--Prof. Dr. Türkan Kutluay Merdol1--1. Atılım Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Ankara




Makalenin İzlenme Sayısı : 46

Eklenme Tarihi : 07.08.2023

Önceki sayfaya geri dön.