MAKALELER / Kanser-Kanserle İlgili Bilim Adamı ve Doktorların Söyledikleri





Kanser-Kanserle İlgili Bilim Adamı ve Doktorların Söyledikleri:

 

1--Hasta doktor doktor dolaşır ya, neden biliyor musunuz? Kendi karakterine uygun birini bulabilmek için. Ben bazen hastaları geri çeviririm, çünkü iletişim kurmamızın imkânsız olduğunu anlarım. Ama şu da var ki, hastalar kendisine kanser olduğunu söyleyen doktordan nefret eder ve bir daha asla ona gitmez.

 

1.1--Hastalar soru sorarken artık ellerinde internet çıktılarıyla geliyorlar. Bir zekâ artışı oldu insanlarda ve doktorun da saygı göstererek dinlemesi ve cevap verebilmesi gerekiyor. Hastanın yapısına göre bazen eksik bilgi de verebiliyoruz, çünkü her hasta detayları öğrenmek istemiyor.

1.2--Hastalığın belli bir aşamaya kadar açıklanması gerektiğine inanıyorum çünkü bir kişi neye karşı savaştığını bilirse savunma mekanizmaları daha iyi çalışıyor.

 

2--0 kadar kolay çözülebilecek bir dil değil kanserin dili. Ancak şu önemli, erken tanıda tamamen tedavi edebilme imkânı var. Tedaviden çok önleme ve toplum tarama üzerinde durulmalı. Bu hastalığın görünür gelecekte ortadan kalkacağına inanmıyorum.

 

3--Kanser kariyer düşkünü hırslı bir işadamına benzer. Her devrin adamıdır, çevrenin imkânlarını çok iyi kullanır. Diyelim ki bir organa geldi, sandalye yoksa sandalyesini yapar

 

3.1--Kanseri önleme çalışmaları tedavi çalışmalarından daha zayıf çünkü para kazanılmıyor. Bazı ispatlanmış alternatif tedavi yöntemlerini destekliyorum ama tıp, pahalı ilaç satılsın diye onları bile duyurmuyor. Doktorların çoğunun bu konuda bilgisi de yok.

 

3.2--Hastaya Omega 3 yağı (margarin ve ayçiçek, mısır yağında bulunan kanserojen Omega 6’yı dengelediği için) ve mümkün mertebe neşe tavsiye ediyorum. Şarlo’yu izlesinler. Bulamazlarsa ne o bir şişman çocuk var, Ata Semirer’i izlesinler

 

3.3--Ben Amerika’dayken hastanın yüzüne direkt olarak hastalığını söyleyemiyordum, “şu kadar yaşarsın” diyemiyordum. Diğer doktorlar beni uyardılar. Başına bela alırsın, hastalar dava açarlar dediler

 

4--Uluslararası tıp kongreleri saçma organizasyonlara dönüştü. İlaç firmalarının sponsorluğunda, 40 bin kişilik kongreler yapılıyor. Yayınlar tek bir bakış açısını yansıtıyor. Şu an onkolojide üç-beş ilaç haricinde gerçek bir ilerleme yok. Motor aynı, benzin aynı, model farklı ve aynı yolu gidiyor.

 

5-- Üniversite hastanelerini müşteri bulma yeri gibi kullanmamalı doktor. Bu sorunlar için İstanbul Kanser Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği’ni kurduk. Doktor bir süre sonra çok hâkim bir pozisyonda olduğunu hissedip hissettirmeye başlayabiliyor, tanrı kompleksi diyoruz buna. Etik dışı davranışlar bazılarının gözünde normalleşebiliyor.

 

6--Onkolojinin en büyük eksikliği, elimizde hastalığı tedavi edilmemiş hasta grubunun olmayışı. Bir akciğer kanserinin tedavi edilmezse hastalığın seyrinin ne olacağını bilemiyoruz. Ölümcül diye düşünüp tedavi ediyoruz. Hiç iyileşmesini beklemediğimiz hastalar da iyileşebiliyor bu arada.

 

7--300 civarı radyasyon onkoloğu, 250 civarında medikal onkolog, 125 civarında da çocuk onkoloğu var, yeni uzman da zor geliyor. Burası hüzünlü bir servis, gelen çocuklar da bırakıp yeniden sınava giriyor, başka bölüme geçiyorlar.

 

8--Kanserde dünya yenilgi içinde. İki hastaya aynı tedavi uygulanıyor, biri iyileşiyor, diğeri ölüyor. Demek ki bir hata yapıyoruz. Bir ilaç tüm kanserlilere iyi gelmez, imkânsız. Herkesin kanseri kendine özeldir.

 

9--Türkiye’de uygulanan bazı kemoterapilere yüzde 100 karşıyım. Türk halkını zaman zaman kobay olarak kullanıyorlar. Hayvanlar üzerinde bile denenmemiş ilaçları hastalar üzerinde deniyorlar. Akıllı bomba denen ilaçlar da dâhil buna.

 

9.1--İki tedavi önemli benim uyguladığım. Birisi yüksek doz vitamin, biri de ozon tedavisi. Çünkü kanser hücresi oksijenli ortamda yaşayamaz. Ama buna rağmen ozon tedavisi bile her hastaya uygulanamaz.

 

10--Bu tip olaylardan sonra ağır travma yaşamak da evrime göre bir tür zayıflık. Doğal seleksiyon ile bunları da eliyor. Bu tip sorunlarla baş edebilen güçlü insanları seçip koruyor

 

11--Hedefli tedaviler dönemi diye adlandırabileceğimiz bu dönemde böbrek kanseri, karaciğer kanseri, stromal tümörler gibi daha önce tedavi seçeneğinin çok kısıtlı olduğu tümör gruplarında önemli başarılar elde edildi. Bugün kanser hastalarını yarısından fazlası tanı sonrası şifaya kavuşabiliyor.

 

12--Uluslararası kongreler tartışılarak sorunlara çözüm bulan platformlar değil, bilim adamlarının kafasında yeni meraklar üreten platformlardır

 

13--1970’lerde bir-beş yıl yaşam şansı % 50 iken, şimdi % 70. İlaç araştırmaları hızla sürüyor; asıl köstek olan tröstler, sigara endüstrisi ve onların destekçileridir

 

14--Dünyayla psikolojik bağlarını güçlendirip o zamana kadarki çatışmalarını aşıp ilgilerini canlı tutmaları gerekir. Yoğun bakımda bile TV izlesinler, dünyadan kopmasınlar.

 

15--Biz Çapa’da hastaya tanının nasıl söyleneceği konusunda 8-10 seanslık bir psiko-eğitim geliştirdik. Hasta bu krizle yüzleşince daha mutlu yaşıyor. Bazen ölüm algısını yaşayan bir insan bu dünyaya daha sıkı bağlanıyor.

 

16--Medikal tedavi artık daha butik bir hâl almaya başladı. Çünkü kanser tek bir hastalık olmadığı gibi karışık bir hastalıktır. Aynı kanser türü hücrenin yapısında taşıdığı özellikler bakımından farklı kişilerde farklı özellikler gösterir. Kanser hücresi devamlı olarak kendini yeniler. Yani her hastaya farklı ilaç kullanılarak tedavide daha başarılı sonuçlara ulaşılır.

 

17--Hücre içi ve hücreler arası sinyal ileti mekanizmalarının çok daha iyi anlaşılması sayesinde kanser tedavisinin gelecekte daha iyi olacağına inanıyorum. Bu alanda gelişmiş ülkelerde sistemler biyolojisi adı verilen çok üst düzey bir biyoloji alanı gelişmiş durumda. Söz konusu sistem kavramı tümüyle hücresel dünyadaki moleküller arası oluşan mikrosistemleri ifade etmekte. Buradaki bozulmaların erken tanısı daha hastalık ortaya çıkmadan gerçekleşebilirse başta kanser dâhil bir çok kronik hastalık başarıyla tedavi edilebilir.

 

18--Kanser insan vücudundaki bir terörist gibidir, kanserle savaş terörle savaştır, şehir, köy, dere, tepe her yerden çıkabilir.

 

19--35 yıl önce hocam benden lösemilerin yaşam süresi hakkında araştırma yapmamı istemişti. Sonuç, % 18’di. Bugün % 80-90. Özellikle çocuk onkolojisinde inanılmaz ilerlemeler var, gelecekten umutluyum.

 

20--Öğrenciler onkoloji tercih etmiyor çünkü para kazandıran bir alan değil. Tedaviler genellikle devlet hastanelerinde yapılıyor çünkü özelde çok pahalı. 0 nedenle öğrenciler de bu bölümü seçmiyor.

 

21--Çocuklar kendini seveni sever. Biz neredeyse her gün çocuklardan kan alıyoruz, çok eziyetli bir servis burası. Ama çocuk sizi severse kendiliğinden parmağını uzatır.

 

22--Özellikle ergen hastalar tedaviye ikna olmuyor, psikolog desteğine ihtiyaç duyuyoruz.

 

23-- Bu dışarıdan girmiş aptal bir bakteri; basit bir kimyasal değil, en akıllı canlıya ait akıllı bir hücre. Siz kendinizle savaşıyorsunuz. Bu bir savaş değil bir geçim olmalı o nedenle. Hep yakan, yıkan bir tedavi anlayışı var. Ama silahla yok edemiyorsunuz. Buna hastalık da demek mümkün değil, bir anarşi.

 

23.1--Geliştirilmiş ilaçlar eskilerinin daha az yan etkisi olanlarından ibaret.

 

23.2--Alternatif veya tamamlayıcı tıptan söz ettiğimizde, kişinin ruhsal gücünü arttıran şeylerden bahsetmeyi tercih ediyorum. Havuç suyu, ananas, yok öküzün safrakesesindeki taşını öğütüp içmekten daha önemli bu. Hastalarıma “biraz teslimiyet” diyorum.

24--Ergen ruhlu bir toplumuz. En dindar görünen bile tevekkül edemiyor. Yaş ilerledikçe isyankârlık da artıyor. Bu hastalıkta ve de hayatta ne kadar rahat ve teslimiyetçiysen işler o kadar iyi gidiyor, ne kadar detaycı, kontrolcü ve kötümsersen de o kadar kötü gidiyor.

 

24.1--Kanserin bu çağa ait bir hastalık olması da bence manidar. Her şeyi kontrol ettiğimizi sanıyoruz ama aslında hiçbir şeyi kontrol edemiyoruz. Gökyüzündeki yıldızlara bakıp da ne kadar küçük olduğunu anlayamayana bu hastalık algılatıyor.

 

24.2--Hastaya soruyorum, hayatta çok mu titizlendi, çok mu hesapçıydı, her şeyi kontrol edebileceğini mi sandı diye, evet diyor. Bu hastalığın çok derinliği var.

 

25--Bir hastam vardı böbrek tümörü tüm akciğerlerine yayılmıştı. Arkadaşlarıyla birlikte keyif sofraları kurar, keyifle içki içerdi. İçme dedim ama dinlemedi.

 

25.1--Arkadaşlarım uğramıyor, evde tek başıma canım sıkılıyor dedi. Öyle komik bir adamdı ki, hastaneye ancak ilacını yazdırmak için uğrardı. Bir mucize oldu ve akciğerlerindeki tümörler yok oldu. Şunu kaynatıp içmeliyim, şunu illa her gün yemeliyim diye yaklaşsaydı hastalığına, bugünleri göremezdi diye düşünüyorum.

 

26--20 yıl öncesine kıyasla şimdi daha hedef odaklı tedaviler var. Belki 20 yıl sonra da bir kısım, özellikle toksik olan tedaviler tedavülden kalkacak. Genetik bilgi arttıkça daha spesifik yaklaşımlar benimsenecek.

 

27--Kanser kendi içinde bir canlı, biz de onun şifresini anlamaya çalışıyoruz. İyi, kötü diye tasnif etmekten ziyade, kök hücreden meydana gelip çoğalan, bir iç dinamiği, hiyerarşisi olan bir canlı diyebilirim. 10 harflik alfabesi varsa biz iki harfi bilerek dilini çözmeye çalışıyoruz.


28--Kanser asla tek bir hastalık değil. Aynı görünen iki hastaya, aynı hastanede, aynı tedaviyi veriyorsunuz, sonuç farklı olabiliyor. Bilemediğimiz biyolojik farklılıklar var. Antalya’da 10 turist gördünüz. Bunların ülkeleri, yaşları, oraya nasıl geldikleri hep farklı. Bu aynı kanser gibi. İsim aynı ama öyküler farklı. Tıp fakültelerinde eğitim sessiz sedasız değişiyor. İnsanların genetik özelliklerine uygun ilaçlar tartışılıyor.

 

28.1--Kanser tedavisinde kullandan bazı eski ilaçların uzun dönemde kanser yapıcı etkileri ortaya çıktı.

 

28.2--İleride suçlu hücre bulunacak. Neden bozulduğu anlaşılıp bu sebep yok edilecek, hücre rehabilite edilecek.

 

29--Kanser hacıyatmaza benzer, tokadı patlatırsınız ama yine doğrulur. 32 yıl sonra nüksetmiş meme kanseri gördüm. Bir keşiş “Üstat, aydınlanmak için ne yapmam gerek?” diye sormuş. Üstat “Nehir kıyısındaki taşların hepsi soğuk, bir tanesi sıcak, o taşı bul bana” demiş.

 

29.1--Keşiş aynı taşı iki kez seçmemek için kontrol ettiklerini nehre atmaya başlamış. Yıllar sonra sıcak taşı bulmuş ama alışkanlıktan dolayı onu da nehre atmış. Kanser de böyle. Yıllarca sigara dumanına maruz kalan akciğerlerdeki dokular yabancı madde atma işlemini yapa yapa en sonunda sağlıklı hücreyi de yabancı madde olarak görmeye başlıyor.

 

30--Ben Fransa’da görev yaparken hasta gelir, “Bildiğim kadarıyla kanserim şu aşamadaymış, şu tedaviyle yaşam süremi yükseltebilir miyiz?” derdi. Orada her şeyi açıkça hastaya söylerler. Türkiye’de ise ömür biçebileceğiniz bir hasta grubu yok. Hasta yakını da “Aman doktor haberi yok sakın söylemeyin!” der.

 

30.1--Sağlık Bakanlığı her ne kadar hastaya durumun açıklanmasını emretse de pratikte bunu uygulamak mümkün değil. Sosyokültürel yapımızdan dolayı bunu kimse kabul etmez. 18 yaşında bir meme kanseri hastam vardı. Ona hastalığını ve yapılacak tedaviyi anlatınca inanılmaz bir sükûnet ve hafif bir gülümsemeyle karşıladı. Espriler yaptı. Bu durumdan şüphelendim ve hemen psikiyatra götürmelerini söyledim. Götürmemişler, bir ay sonra tedavi olduğu hastanenin camını çerçevesini aşağı indirmiş sinir krizi geçirerek.

 

30.2--Ben hastalarıma tedavinin etkisi geçtikten sonra tam gün çalışmalarını tembih ediyorum. Benim en iyi tedavi ettiğim hasta grubu televizyoncu ve gazetecilerdir. Bunlar çok yoğun çalıştıkları için hastalığa saplanıp kalmıyorlar.

 

Kaynak: 40-yeni aktüel – 2010




Makalenin İzlenme Sayısı : 71

Eklenme Tarihi : 03.05.2023

Önceki sayfaya geri dön.