Uzayda Seyahatin Önündeki
Zorluklar:
1—Uzayda Mesafeler:Bizler 10 saatlik otobüs yolculuğunda bile en az iki
kez mola verilmediği takdirde bunalırız. Dünya’dan Mars’a uzanan milyonlarca
kilometrelik bir otobanda hiç mola vermeden, şöyle araç dışına çücıp bir
soluklanmadan yolculuk yapmak öyle kolay değil.
1.1--O nedenle mesafeleri
daha hızlı kat etmemizi sağlayacak araçlara ihtiyacımız var. Akla hemen solucan
delikleri gelebilir. Evrenin bir ucundan diğer ucuna anmda gitmeyi sağlayan bu
olguyu henüz gözlemiş değiliz. Bir gün Güneş Sistemi’nin bir köşesinde bir tane
bulsak bile (Yıldızlararası adlı filmde olduğu gibi) onu nasıl kullanacağımızı
öğrenemeyebiliriz. Bu yüzden daha gerçekçi, o kadar hızlı olmasa da uygulanması
daha mümkün yöntemlere odaklanmak daha mantıklı. Evet, ışık hızına
çıkmayabiliriz ancak elimizden geldiği kadar yaklaşmaya çalışmalıyız.
1.2—Yapılan Bir Bilimsel
Çalışmaya Göre Samanyolu Galaksisi nin
bir ucundan diğerine gitmenin,ışık hızıyla 200 bin yıl süreceği bildirildi.
Gökbilimcilerin araştırması, Samanyolu’nun varsayılan sınırı dışındaki yıldızla
nın, diskin içindekilerle benzer yapıya sahip olduğunu gösterdi.
2—Uzay Elbiseleri:Eğer bir uzay yürüyüşü izlediyseniz, uzay aracının
dışında görevlerini yapan astronotların çok yavaş hareket ettiğini de
görmüşsünüzdür. Bunun başlıca nedeni uzay giysilerinin hantal oluşudur. Giysilerin
en yüksek seviyede güvenli olması daha fazla malzeme kullanılmasını
gerektirdiği için “kaba saba” modeller ortaya çıkabiliyor. Ancak hem uzay
ajansları hem de bazı üniversiteler, daha rahat ve koruma açısından belli bir
güvenlik seviyesinin üzerinde uzay giysileri tasarlamaya devam ediyor.
3—Meteor vs Tehlikeleri: Örneğin Dünya’dan yola çıktık ve Mars’a doğru
gidiyoruz. Ancak üzerimize doğru bir meteor ya da asteroit geliyor mu gelmiyor
mu, geliyorsa hangi büyüklükte hangi hızda geliyor bilmiyoruz. Tehlike yakınsa
ancak görebiliriz, ama o zaman da iş işten geçmiş olabilir. Aydınlatması
olmayan, zifirî karanlık bir yolda kim araç kullanmaktan hoşlanır ki!
4—Radyasyon:Bir insan doğal kaynaklardan yılda ortalama 2,4 mSv
(milisievert, doz eşdeğeri olup radyasyonun biyolojik etkisini gösteren birimi)
radyasyona maruz kalır. Eğer nükleer reaktöre yakın bir yerde yaşıyorsa veya
öyle bir reaktörde çalışıyorsa bu oran yaklaşık 8 kat artıp 20 mSv değerine
ulaşabilir. Ancak uzayda 1 yıl kalmak ortalama 200 mSv radyasyona maruz kalmak
demektir. Daha uzun sürecek gezegenler arası yolculuklarda ise bu sayı 600 mSv
değerine ulaşabilir. Kötü haber ise şu: 100 mSv’den daha yüksek dozda
radyasyona maruz kalmak, yüksek olasılıkla kanser olmak anlamına gelir
5--Uzayda Yön Bulmak:Eğer uzay yolculuğu yapacaksınız, Dünya’daki yol
gösterici antenler her zaman işinize yaramayabilir. Nitekim o antenlerden size
gelen ve uzay aracınızın izlediği güzergâhtan sapmasını engelleyen sinyallerin
sonsuz bir hızı yok.
5.1--Evrenin hız sının olan
ışık hızını geçemezler. Yani siz Dünya’dan uzaklaştıkça sinyallerin de size
ulaşma süresi artacaktır. İşte bu nedenle uzay aracmızda yön tayin eden, GPS’e
( GlobalPoirıting System) benzeyen, bir tür DSPS ( DeepSpace Poirıting System)
sistemi olmalı.
5.2--Evrenin derinliklerindeki
parlak birkaç cismi referans alıp veri üçlemesi yaparak size yön bildirebilen
bir sistem. Ancak o sayede Dünya’daki antenlere bağlı kalmadan uzayda çok
hassas olarak yön tayin edilebilir. Unutmayın ki, yörüngedeki çok küçük bir
açısal sapma, yolculuk ilerledikçe asıl hedeften giderek artan bir oranda
uzaklaşma anlamına gelir.
5.3-- 0 nedenle sürekli yön
tayini yapan, koordinatlannı revize eden, Dünya’dan bağımsız bir yön tayin
sistemine ihtiyaç var.
6--Yaşanabilir Alanlar:Ay’da ve Mars’ta yaşanabilir alanlar inşa etme planlarını duymuşsunuzdur. Ancak bu inşaatlar Dünya’da olduğu gibi birkaç hafta
içinde, birkaç katlı binalar dikmeye benzemeyecek. Örneğin Mars’ta bir yaşam
alanı inşa etmek için Dünya’dan yapı malzemesi taşımak mantıklı bir seçenek
değil.
6.1--Mars’ta bulunan
malzemeler kullanılarak yapılar inşa edilebilir. Ay’daki ve Mars’taki yanardağ
kanallan radyasyona karşı doğal koruma yapılan olarak kullanılabilir. Ancak o
yapıların içine başka bir yapı inşa etmek yüzeye inşa etmekten daha zahmetli
olacaktır. Başka bir sorun da yaşam için gerekli şeylerin (su, yiyecek ve
oksijen) sürdürülebilirliğinin sağlanması olacaktır.
6.2--İnsanoğlu 2050’lar ile
2040’lar arasında Mars’a bir şekilde ayak basacak olsa da, yüzeydeki kısa bir
ziyaretten sonra yörüngedeki uzay istasyonuna dönmek zorunda kalacaktır. Sonuç
olarak, Mars’ta bu yüzyıl içinde bir yaşam alanı kurmak 2050’den önce mümkün
olamaz gibi görünüyor.
7—Roketler- Geçtiğimiz günlerde SpaceX adlı şirketin Falcon Heauy
isimli roketi deneme uçuşunu başarıyla gerçekleştirdi. Falcon Heauy Apollo
görevlerinde kullanılan Satürn V adlı roketten sonra, bugüne kadar yapılmış en
büyük roket.
7.1--Eğer derin uzay
yolculuğu yapacaksak daha güçlü roketlere ihtiyacımız olacak. Diğer yandan
gezegenler arası yolculuk yapılacaksa, kimse o kadar yol boyunca arkasında
nükleer bomba taşıyan bir uzay aracına binmek istemeyebilir. İşte bu nedenle,
radyoaktif maddeler yerine plazma veya kimyasal yakıt kullanabilecek roketler
tasarlanıyor.
7.2--ISS’ye gitmek artık
sorun değil, bizden sadece 400 km uzakta. Ama başka bir gezegene gitmek hiç de
kolay değil. O yüzden roketlerde kullanılmak üzere daha iyi yakıtların yanı
sıra daha değişik itki ve enerji kaynakları üzerinde de çalışılıyor.
7.3--Üzerinde çalışılan
teknolojilerden biri dev güneş yelkenleri. Güneş enerjisi roket için gerekli
itki gücünü sağlayabilir. Fotonlar yelkene çarptıklarında yelkeni itecek ve
roketin hareket etmesini sağlayacak.
7.4--Ancak yelken çok ince ve
uzay aracına göre çok büyük olmalı. Örneğin Breakthrough Starshot projesinde,
minik uzay araçlarının 2-3 metre genişliğinde ve sadece birkaç yüz atom
kalınlığında bir güneş yelkeninin merkezine konup en yakın yıldıza ışık hızının
beşte biri hızda gönderilmesi planlanıyor. Bu proje kapsamında
gerçekleştirilecek her türlü ilerleme, Güneş Sistemi’nde daha hızlı yol
alabilen uzay araçlan yapmak için öncü teknolojiler üretilmesini sağlayacak.
8--Uzayda mikro kütleçekim
etkisi:ISS’deld astronotlar için
yürümek diye bir şey söz konusu değildir. Serbest düşmeden dolayı uzay
mekiğinin içinde âdeta süzülürler. Aylarca uzayda kalmış bir astronotun, yani
aylarca yürümemiş bir kişinin, Dünya’ya döndüğünde bir süre yürüme zorluğu çekmesinin
nedeni budur. Bu nedenle yeryüzüne dönen astronotlar kucakta taşınır.
8.1--Bir noktaya sabit
bakamama, ayağa kalkamama ve dönmede zorluk çekme Dünya’ya döndüklerinde
yaşadıkları diğer sorunlardan bazılarıdır. Uzayda çok daha az çalışan kaslar da
giderek büzüşür.
8.2--Bizler yaşadığımız
gezegen Dünya’nm bize her saniye uyguladığı çekim ivmesine uyum sağlamış
canlılarız. Günlük yaşamda hissettiğimiz çekim ivmesi lg’dir (deniz
seviyesinde). Burada g kütle çekiminden kaynaklanan ivmelenmeyi temsil eder.
İvme, birim zamanda hızdaki değişimdir. Çok kısa zamanda yüksek bir hıza
ulaşmalı hissedeceğiniz ivmenin artması demektir.
8.3--Lunaparktaki tren size
2g’yi hissettirirken, uzaya giden bir roketin kalkışı esnasında 4g kuvvet
hissedersiniz. Göğsünüzün üzerinde yaklaşık 200 kg ağırlığında bir kütle
olduğunu ve nefes almaya çalıştığınızı düşünün.İşte 4g kuvvete maruz
kaldığınızda hissedeceğiniz de budur.
8.3.1--Bu değer normal bir
insan için sınır değer olsa da anatomisi uygun olmayan insanlar bu değerin altındaki
g kuvvetlerinde bile bayılabilir. Savaş uçağı pilotlan manevralar esnasmda l0 g
kuvvete maruz kalabilir. Bu değer çoğu insan için ölüm riski demektir. Ancak
pilotlann giydiği özel kıyafetler daha rahat nefes almalanna ve vücut
sıvılarının vücutta eşit dağılmasına yardımcı olur.
8.4--Maruz kalman g
kuvvetinin büyüklüğünün yanı sıra o kuvvete ne kadar süre maruz kalındığı da
ölüm ile yaşam arasındaki çizgiyi belirler. Eğer aşina olduğumuz lg’lik sabit
ivme ile, örneğin 40 trilyon km ötedeki bize en yakın yıldız Proxima
Centauri’ye uzay yolculuğu yapabilsek yolculuk boyunca kendimizi evimizde gibi
hissedebiliriz.
8.4.1--Ancak uzay yolculuğu
için bu pratik bir seçenek değil, en azından günümüz teknolojisiyle şu an
imkânsız. Çünkü uzay gemisinin uzun bir süre lg’lik ivmede sabit kalması için
çok fazla enerjiye (ve çok büyük bir yakıt tankına) ihtiyaç olur. Yolun yarısından
sonra bu kez de uzay gemisini frenlemek için bir o kadar enerji gerekecektir. O
kadar çok enerji sağlayacak kadar büyük bir yakıt tankları yapmak da mümkün
değil.
8.5--Zaten taşınan halatın
ağalığı uzay gemisinin hızlanmasına engel olacaktır. Belli bir ivmeye ulaşmak
için gereken ille enerji bir sorun, ancak o ivmeyi yolculuk boyunca sabit
tutmaya yetecek kadar enerjiyi depolamak daha büyük bir sorun. Öyle görünüyor ki
başka bir gezegene yolculuk ederken, boş uzayda karşılaşacağımız asıl sorun
yüksek g kuvveti değil (bir gök cisminden kalkış esnasında veya bir gök cismine
inişte hissedilecek yüksek g kuvveti dışında) mikro kütle çekimin vücut
üzerindeki etkisi olacak.
9--Vücut sıvılarının
dengesi değişir-Mikro kütleçekimi
nedeniyle vücut sıvıları vücudun üst kısmında toplandığı için “şişkin yüz”
denilen bir durum ortaya çıkar. Astronotlann suratları bu nedenle kırmızı ve
şişkindir. Sıvılar vücutta değişik biçimlerde dağıldığı için bacak çevresi de
yaklaşık %10-%30 incelir. Bacaklardan beyne doğru hareket eden sıvı neredeyse 2
litredir!
10--Uzay stresli bir
yerdir-Uzay boşluğunda küçücük bir
alanda tıkılı kalmak insan psikolojisini olumsuz yönde etkiler. Dışı ölümcül
radyasyonla dolu, minicik bir evin içinde uzun süre yaşamak zorunda olmak
herkesin dayanabileceği bir şey değildir.
10.1--Uzay ortamında uzun
süre kalma sonucunda yaşanan stres artışı, Year in Space projesi kapsamında
uzayda yaklaşık olarak 1 yıl kalan astronot Scott Kelly’nin vücudunda da
gözlenmiştir. Dünya’dan 400 kilometre yukandaki ISS’deki astronotların işi,
gelecekte Mars’a (on milyonlarca kilometre öteye) gidecek ast- ronotlannkinden
daha kolaydır. Milyonlarca kilometrelik bir yolda izole halde yaşamak, bugüne
kadar hiç kimsenin yaşamadığı bir durum olduğundan Mars’a gidecek astronotların
çok daha yoğun bir eğitimden geçirilmesi planlanıyor.
11--Uzayda güneşlenilmez-Uzayda dışarı çıkıp şöyle Güneş altında birkaç tur atıp
D vitamini alayım deme şansı olmayan astronotlar başta D vitamini olmak üzere
başka birçok vitamin takviyesi alır.
11.1--Bu saydığımız etkiler
belli bir korumaya sahip olun-duğunda bile (uzay giysisi, uzay mekiği) vücutta
görülecek etkilerdir. Peki ya uzayda savunmasızken vücutta ne gibi etkiler
gözlenir? Hiç istenmeyecek etkiler, ama ne olacağını bilmek bilmemekten daha
iyidir. Eğer uzay kıyafetiniz
olmadan uzay aracının dışına
çıkarsanız feci bir şey olur: Çok kısa sürede ölürsünüz. Uzayda bir atmosfer
olmadığı için maruz kalacağınız alçak basınç nedeniyle kanınızda baloncuklar
oluşmaya başlar. Bu da vücudunuzun biraz şişmesine neden olur. Ama sanıldığının
aksine patlamazsınız. Doğru sanılan
11.2--başka bir yanlış da
alçak basınçta sıvıların kaynama sıcaklığı düştüğü için kanınızın kaynamaya
başlayacağıdır. Oysa basınçsız uzay ortamındayken bile vücudunuzun iç basıncı
korunur. Sanılanın aksine vücudunuz bir anda donmaz da. Çünkü donma için vücut
sıcaklığınızın çok daha soğuk olan uzay ortamına aktarılması gerekir. (ISS
dışında uzay yürüyüşü yapan astronotların Güneş gören kısımları130 santigrat
derece sıcaklığa ulaşabilirken, görmeyen kısımları -200 santigrat dereceye
kadar düşebilir. Uzayın ortalama sıcaklığı ise -271 santigrat derece civarındadır).
11.3--Ancak uzay vakum olduğu
için çevrede vücut sıcaklığının aktanlabileceği bir madde yoktur! Peki
vücudunuza tam olarak ne olur? Vücudunuzdaki tüm hava uzaya kaçar. Maksimum 15
saniyede havasız kalırsınız. Beyninize oksijen gitmeyeceği için 15 saniye
sonunda bilincinizi kaybedersiniz. Vücudunuzun dış kısmındaki kan damarları
aşırı düşük basınç nedeniyle çatlamaya başlar ve o bölgelerdeki deri yüzeyine
yakın vücut sıvılarınız vücut sıcaklığınızda kaynamaya başlar. Örneğin
ağzınızdaki tükürük. Muhtemelen birkaç dakikada da ölürsünüz. Elbette bunlar
olurken uzaydan gelen tüm o radyasyon nedeniyle kavrulursunuz.
11.4--Gördüğünüz gibi insan
vücudu uzay ortamında savunmasız olarak sadece birkaç dakika kalabiliyor ve o
birkaç dakikanın neredeyse hiçbir anında bilinci açık olmuyor. Beynini diğer
canlılara göre daha verimli kullanan insanoğlu gerçekten de gezegendeki en
zeki canlı olabilir. Ancak en dayanıklı canlılar listesinde kesinlikle birinci
sırada değil. O listenin en başında su ayıları var. Boylan yarım milimetre olan
bu minik canlılar çok aşırı sıcakta ve basınçta, hatta uzayda yaşayabiliyor! Bu
minik canlılardan öğrenecek çok şeyimiz var.
12--Uzayın Etkileri:
1--Kemikler aşırı kalsiyum
kaybetmeye başlar-Kana karışan
kalsiyum artışına bağlı olarak böbrek taşı riski artar. Kemikler giderek
güçsüzleşir. Kemik yoğunluğu ayda %1 kadar düşüş gösterebilir.
2--Kalp küçülür-Uzay koşullarında vücut sıvıları artık Dünya’nın
merkezine doğru olan kütle çekiminden etkilenmez. Bu nedenle vücutta kanın
dolaşımından sorumlu olan kalp Dünya’da olduğu kadar güçlü çalışmalı zorunda
değildir. Bu da zamanla kalbin küçülmesine neden olur.
3--Sürekli zararlı
radyasyona maruz kalınır-Dünya
üzerinde yaşamı mümkün kılan ve bizi uzayın tehlikeli radyasyonundan koruyan
şey atmosferimiz ve gezegenimizi saran manyetik alandır. Astronotlar atmosfer
dışında oldukları için duruma uygun kıyafetler giyseler bile, yeryüzündeki
insanlardan daha fazla radyasyona maruz kalırlar.
4--Duyular uzay
koşullarından etkilenir-Vücudumuz
yaşadığı çevreyi duyu organları ile algılar. Örneğin yer ve yön algısı, durağan
görüş kabiliyeti ve denge bu duyuların doğru çalışmasına bağlıdır. İç kulak
denge organlarının olduğu, kütle çekimine duyarlı bir kısımdır. Ancak iç kulak
uzayda artık eskisi gibi çalışmaz. Bu nedenle, uzayda göreve yeni başlamış
astronotların ilk yaşadığı sorunlardan biri denge kaybı nedeniyle oluşan uzay
tutmasıdır. Tam da görev esnasında uzay kıyafetinizin içine kustuğunuzu düşünün
5-- Gece-gündüz çevrimi-Astronotlar için artık 24 saatlik bir günden söz
edilemez. Örneğin Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) Dünya’nm etrafında 90
dakikada bir tur atar. Bir başka deyişle, 24 saatte Dünya’nm etraünda 16 kez
dolanır. Yani ISS’de 16 kez gün doğumu ve gün batımı yaşanır. İşte astronotlar
da bu koşula uyum sağlayana kadar uyku sorunları yaşar. Bu da vücudu olumsuz
yönde etkiler ve performansı düşürür.
6--Uzayda astronotların
boyu uzar. İnsan omurgasında bulunan
omurların arasındaki diskler Dünya'nın çekim etkisi nedeniyle sürekli baskı
altındadır. Uzayda ise diskler üzerin-de böyle bir baskı oluşmaz. Bu da
disklerin arasının biraz açılmasına ve sonuç olarak astronotların boyunun
uzama-sına neden olur. Bu nedenle astronotlar sırt ağrısı çekebilir.
13--Aşmamız gereken diğer
engeller ise enerji, iletişim, ulaşım ve yaşam kaynaklarının
sürdürülebilirliği.
13.1--Ancak bilim durmaksızın
ilerlediği için şanslıyız. Bir gün bu sorunların hepsine bir çözüm bulacağız ve
şimdilik sadece “Dünyalı” olan adımız tam anlamıyla “uzaylı” olacak. O nedenle
uzayı iyi tanımamız gerekiyor. Uzaya yapılan her yatırım geleceğe yapılmış
demektir. Çünkü gelecek uzayda.
Kaynak:Tübitak Bilim ve
Teknik